Kayıtlar

Nisan, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BİR İÇ HESAPLAŞMA DAHA...

Asıl olan elbette hiç dost kaybetmemektir... Çünkü bir dostun yerine yenisi konmaz... Yeni bir dost kazanmak güzeldir elbette, ama kazandığın kaybettiğin olmayacaktır asla... Dostluk konusunda daha beter olan diğer olumsuz bir durumsa; yaşıyorken kaybettiğin dostlarının sayısının kazandığın dostların sayısını aşmasıdır ki; ellerinin arasına alıp kafanı uzun, uzun  düşünmeni gerektirir. Çünkü dost dediğin kolay kazanılmaz ama çabuk kaybedilir... Hastalıklı bir akıl tutulması gibidir dost kaybetmek.. Ve kaybetmenin muhasebesi yoktur... Ne kadar haklı olursan ol ne fark eder... Kaybetmek; kaybetmektir... Ötesi yoktur.   

ADALETSİZLİĞE İTİRAZ İÇİN GEÇMİŞİMİZLE HESAPLAŞMA

“Adaletsizliği önleyecek gücümüz olmayabilir, ama adaletsizliğe itiraz etmeyi beceremeyeceğimiz bir zaman asla olmamalıdır”. (Elie Wiesel) Çoğumuz ve belki hepimizin büyük çaptaki adaletsizlikleri önleyecek bir gücümüz olmadı ve dahi olamayacak... Ama bu durum, çoğumuzun adaletsizliklere itiraz etmeyi beceremeyeceğimiz bir anın ve kişiliğinin olmayacağı anlamına gelmemeli... Ve fakat bir gerçek de var ki; Böylesine ahlaki değerler ve düşünsel zenginlik ile yoğrulmuş bir karakter sahibi olabilmenin ön koşullarından birisi de insanın öncelikle aile, çevre ve mesleki yaşam sürecinde bırakınız "adaletsiz" davranışlar sergilemiş olmasını, "adaletsizliğe itiraz" etmeyi beceremediği bir anın olmamış olması ile ilgili değil midir? Çoğumuz için böylesine ahlaki değerler ile oluşturulmuş bir kişilik sahibi olma sorunumuz, tam da buralarda başlıyor işte... Düşünsenize acaba kaçımız geçmişimizde aile, çevre ve iş yaşamında; Bu benim hakkım değil lafını kullandık şimdiy

MEKAN GEOMETRİSİ...

İnsana en uygun mekanlar galiba sınırlarının insanı dürtmediği ve biçimlendirmediği mekanlar olsa gerek... Evet, evet kesinlikle öyle.... Mekansızlık bazen çok güzeldir, kabul ediyorum... Ama insanın süreğenliğinde mekansızlık diye bir şey yok... Mekansızlığın o güzelim uçarılığını, bağımsızlığını ve belki ölümsüzlüğünü bir mekanda nasıl yaşayabilirsiniz? İşte bütün mesele bu... Bu aynı zamanda o mekanı insanileştirebilme meselesidir de aynı zamanda. Mekanlar güven ihtiyacı ile yalnızlaşma ihtiyacının giderildiği yerlerdir... Genel olarak mekan denilen o kapalı geometrik alanlar "ev"lerimizdir... Duvarlar ve çatı ile sınırlandırılmış bu alanlar için insana en hoş gelen şey s ınırların olabildiğince belirsizleştirilmiş göründüğü ve  insanın üstüne, üstüne gelmeyecek bir boşluk hissidir... Ki bu his sadece bir geometrik şekil ile tasarlanmış olan mekanlara özgüdür daha çok... Bu bağlamda az duvarlı hissi veren ve bir dehlizde olmadığın duygusunun egemen olduğu mekanlar kare

KADINLARIMIZ... YİTİK İNSANLARIMIZ ...

1990’dan beri yapılan 2011 Türkiye Değerler Araştırması Sonuçlarına göre (*) ; "Bir erkeğin, birden fazla eşinin olması kabul edilebilir" cümlesine yüzde 23’lük bir oranda onayı çıkmış olması anlaşılabilir bir durum olmasa gerektir. Bu oranın 1996’da yüzde 10, 2009’da yüzde 11, ve 2011'de ise yüzde 23 şeklinde artan bir görünüm sergilemesi ise tam bir toplumsal felaket olsa gerek... 54 il ve 128 ilçede 1605 kişiyle yüz yüze görüşülerek gerçekleştirilen araştırmada, kadınların yüzde 20’si erkeğin çok eşli olmasını onaylamış. “Bazı kadınlar kocalarından dayak yemeyi hak ediyor” görüşüne katılanların oranı, 1996’da yüzde 19 iken 2011 bu oran yüzde 30'a çıkmış. Kadın dediğimiz öncelikle annedir. Annenin böyle düşünmesi bir felaket olsa gerek.  Anneyi yitirmeye başlamışsak geleceği yitirmeye başlamışız demektir. (*) Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Dünya Değerler Araştırması Derneği (WVSA) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Yılmaz Esmer’in başkanl

Neden Real Madrid Değil de Barselona?

Real Madrid ile Barselona arasındaki futbol karşılaşması kollektivizm ile bencilliğin, mütevazılıkla gösterişin, centilmenlik ile kibirin mücadelesi gibidir. Bu nedenle olsa gerek bilinç altımızdan başlayan ve bilinç halimize kadar uzanan tüm işaretler bize Barselonayı gösterir hep. Tabi Barselona takımını tutuyor olmamızın başka bir nedeni daha vardır. Ve çoğumuz salt bu nedenle "azınlık bir halkın" takımına taraf olunuverilmiştir, canı gönülden bir görev hissi ile...  Oysa o da endüstriyel futbol denilen futbol sömürü dünyasının içinde yer alan bir çarktır... Ya da sömürü dünyasının futbol aktörlerinden birisidir aslına bakarsanız... Ancak buna rağmen bir şey var ki; vefa duygusu ve hümanizmanın gizli ve tozlu kalmış dehlizlerden çıkarılıp acımasız futbol dünyasında görünür kılınmasında Barselona vardır. Galiba Barselonayı diğerlerinden üstün kılan da bu olsa gerek...

BİSİKLET 1...

Resim
Bedensel etkinliğin belki de en eğlenceli olanlarından birisi... Oyun desen değil... Atletizm desen değil... Cimnastik desen değil... Ama bana sorarsanız hepsi... Yalnızken kalabalık, kalabalık iken yalnız olduğunuz, farkına varmadan kendini dinlemek durumunda kaldığınız ve tüm bunların yanı sıra kendinden uzaklaştığınız yegane araç... Bu öyle bir araç ki; minicik bir çocuğun hayallerini süsleyen bir oyuncaktan , ergenlerin fışkıran hormonlarını ıslah etmenin bir yöntemine, oradan olgun insanların ve büyümüşlerin gençlik hülyalarına sürdürebilme eylemliliği ve de yaşlıların yaşama tutunma erdemliliği... olabilen olağan üstü bir araç...  Velhasıl Bisiklet tekerleğin icadından bu yana icat edilmiş en muhteşem araç... Muhteşemliği insana ve doğaya uyumundan gelmekte muhtemelen..  İnsan ruhuna ve bedenine aynı anda bu kadar hitap edebilen başka bir icat var mıdır acaba? Bisikleti sevmek kendini ve hayatı sevmektir... Bisiklet kendinle barışık olmaktır..   

İÇ BÜKEY ANLAR...

            İnsan ruhunun iç bükey anları vardır... Öyle anlardır ki bazen kalmak istersin kendi içinde, bazende koşarcasına dışına çıkmak istersin kendinin.. Bu bilindik bir iç hesaplaşma halinden çok, orada olmayı isteme halidir nedenli ve nedensiz... Ya da kim bilir orada hiç olmamış olmayı isteme hali..... İnsanın kendisiyle baş başa kalıp "keşke böyle yapmasaydım" diye düşündüğü anlar, yaşamın en kötü anlarıdır aslında.. Çaresizliğin girdabına kapılıp, kesinkes kendini mahkum etmekten alıkoyamayacağın ve kimbilir belki de kaçmaktansa, kendini yargılayıp aklamaktan ziyade cezanı çekip bir nebze olsun huzur bulma teşebbüsüdür aslında yapmak istediğin...             Ama pek az insan bu iç bükey anlardan yaşama dair bulup çıkardığı doğruları, yaşam pratiği için kullanmaya başlar... Çünkü en zor şeydir insanın kendini değiştirmesi... Hatta bu pek mümkün de değildir... Keşke daha doğru ve dürüst yaşamayı bu iç bükey anlar sayesinde başarabilseydik...           Herkesin doğr