Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yanmamak ve Yakmamak İçin

Resim
En yakının seni en çok yakandır. Senin en çok yaktığın, en yakınındır. Yanmamak ve yakmamak için "yakın olmaktan ve yakın birisi olunmaktan" uzak olmak çözüm değildir. Çünkü bu çözüm yalnızlaştırır ve bencilleştirir. Gerçek ve doğru çözüm; Yakmaktan ve yanmaktan uzak durmayı öğretmek ve öğrenmektir. Ama bunlar da kişisel bir öğreti ve öğrenme ile tümden sağlanacak bir şey değildir. Bu bir sistem / bir rejim meselesidir. Rekabet, yarış, zenginleşme arzusu, farklı olma tutkusu, kazanma hırsı, önde olma hayali, çok ve daha fazla şeye sahip olma tutumu v.b. düşünce, duygu ve davranışlar "yakmanın ve yanmanın" nedenleridir. Ama asıl olan işte bu düşünce, duygu ve düşünceleri yaratan nedenleri yok edebilmek ile ilgilidir. Bize dayatılan bu davranış biçimleri olmadan "üretebilmek" mümkündür çünkü.. Böylesi bir yaşam biçimini kurabilmek için, insanların birbirini yenmek için uğraşmadığı, sürekli kazanmanın peşinde olmadığı bir hayatı toplumsal

İnsanlar ve Hayvanlar

Resim
SİZ AĞLAYAN BİR KÖPEK GÖRDÜNÜZ MÜ HİÇ? AĞLAYAN BİR AT, YA DA AĞLAYAN BİR KEDİ? AĞLAYAN   AMA NEYE AĞLADIĞINI ANLATAMAYAN İŞTE BU YÜZDENDİR Kİ, BAŞKA AĞLAYIŞLARA BENZEMEZ AĞLAYIŞLARI. SİZ BİR HAYVANIN YÜZÜNDEKİ BİR KAÇ KAÇ DAMLA GÖZYAŞININ   GÖZ PINARLARINDAN AŞAĞI DOĞRU SÜZÜLMÜŞ OLDUĞUNU FARK ETTİNİZ Mİ HİÇ ? O İÇ BURKAN   SESSİZ SEDASIZ AĞLAMALARIN İFADE EDİLEMEMİŞ ÇARESİZ BAKIŞLARI İLE GÖZ GÖZE GELDİNİZ Mİ HİÇ?   İÇİ KIYILIR İNSAN OLANIN, SUÇLULUK DUYGUSU NEYMİŞ ANLAR, İNSAN OLDUĞUNDAN UTANASI GELİR.

İTİRAZ ETME BİLİNCİ, AHLAKI VE VİCDANI ÜZERİNE

Adaletsizliğe itirazın asıl değerli olanı, söz konusu itirazın kendin ve yakınların dışındakiler için olanıdır. İnsanın kendisinin uğradığı adaletsizliklere itirazı elbette önemlidir. Ama başkalarının uğradığı haksızlıklara ilişkin itirazlar ise daha değerlidir. Esas olarak itirazı önemli ve işlevsel kılacak olan da işte budur. Bu aynı zamanda entelektüel, ahlaki ve vicdani değerler ile yoğrulmuş olan asıl itiraz etme biçimi, içeriği ve amacıdır. İtirazın bilinci ya da bilincin itirazı budur. Böylesi bir bilince, ahlaka ve vicdana ulaştığımızda her türlü mesele büyük ölçüde aşılmış olacaktır. Erdem denilen şey de budur... Mücadele denilen şey de...

YANLIŞ İNSANLARDAN DOĞRU YAŞAMLAR ÇIKMAZ

Resim
Kendisi dışındaki herkese gülen, k endisi dışındaki herkes ile dalga geçen,  endisi dışındaki herkese kızan, k endisi dışındaki herkesi aşağılayan ve sadece kendisi için tüketen bireylerin çoğunlukta olduğu bir toplum iyi bir toplum değildir. Oysa; Kendisine gülebilen, kendisine kızabilen, kendisini eleştirebilen, kendisini gereğinden fazla beğenip önemsemeyen ve başkaları için de üretebilen bireyler olabilmek gerek. Çünkü; Yanlış insanlardan doğru yaşamlar, yanlış yaşamlardan doğru hayatlar çıkmaz.

İYİLİK ÜZERİNE 2

Resim
İyilik sadece sevdiklerine ilişkin gerçekleştirilen olumlu ve yararlı davranışlar değildir. Elbette takdire değerdir lakin sevdiklerin için yapılanlar çoğunlukla güdüseldir. İyiliğin "mutlak iyilik" olması ölçütü, kişilerin sevmediklerine/bilmediklerine yönelik oluşudur. İyiliğin evrensel ve toplumsal işlevselliği ise ancak bireyci olmaktan çıkarılması ile anlamlı ve dönüştürücü olabilir. İyilik Kant'ın idealizminde (iyilik bir görevdir) olduğu gibi bireysel bir tutum ve davranış olmaktan asla çıkarılmamalı ama salt ona da indirgenmemelidir. İdealizmdeki iyiliğin eleştirisi ve yeniden konumlandırılması "sistematik iyilik", "örgütsel iyilik" ya da "kamusal iyilik" olarak organize edilmeli ve yapılandırılmalıdır. Bu konuda Kant öncesi ve sonrası filozoflar, bilim ve düşün insanları eleştirel şeyler söylemişlerdir zaten. Pozitivizm, rasyonalizm ve özellikle materyalizmin ve diğerlerinin bu bağlamda söyledikleri çok önemlidir. İ

KARANLIĞI HALK YENER

Siz karanlık insanların bilimden ve sanattan söz ettiklerini duydunuz mu? Duyamazsınız. Duyarsanız onlar için hala umut var demektir. Karanlık insanların teknolojiden söz ediyor olmaları ise teknoloji peşinde olmalarından dolayı değil, teknolojinin sunduğu olanakları kullanarak varlıklarını daha da güçlendiriyor olmalarındandır.  Lakin mesele bu değil. Yani mesele teşhis etmek değil.... Bu biliniyor zaten. Mesele bilimi ve sanatı asla ağızlarına almayan bu insanların nasıl oluyor da, işi bilim ve sanat olan insanlara hükmediyorlar meselesidir. Ve daha da önemlisi asıl mesele; Bunu çözümlemenin ve aşmanın tek yolunun bilim ve sanat ile uğraşan insanların, bilimlerini ve sanatlarını toplum için yapmalarının sağlanması meselesidir.  Somut ifadeyle bilimi ve sanatı sınıfsal ölçütlere ve kitlelere taşıma meselesidir. Çünkü karanlığı ancak halk yener.

İYİLİK ÜZERİN 1 VE BİZİ "İNSAN" KILAN ŞEY NEDİR?

Resim
Yapmak zorunda olduğumuz işleri yapmak bizi sadece "canlı", Yapmak zorunda olduğumuz işleri iyi yapıyor olmaksa "düşünen normal canlı" kılar. Oysa bizi öncelikle “insan” kılan şey; Yapmak zorunda olmadığımız halde iyi derecede yaptığımız bütün işlerdir. Ama bizi "iyi insan" kılacak olansa; Ezilen, sömürülen, hor görülen, ötelenen, talan edilen, yok edilen ve yok sayılan tüm canlılara ve doğaya sahip çıkan davranışların sergilemektir. Her koşulda, her yerde ve her zaman adaletsizliğe ve eşitsizliğe karşı olabilmektir.

ERTESİ GÜNE, ERTESİ GÜNLERE TAŞIYABİLMEK

Resim
Galiba tüm iyi niyetlerimize, emeklerimize ve istemlerimize rağmen pratik sonuçlar açısından üzerinde düşünmemiz gereken şeylerden birisidir; "Bugün ne yaptığımız kadar ertesi güne bugünden ne taşıdığımız" meselesi... Yaşadığımız gün gerçekleştirdiğimiz her düşünce, her davranış, her duygu yani "her mücadele" elbette değerlidir. Ama işte tüm bunlardan ertesi güne ne taşıdığımız neleri değiştirebildiğimiz çok daha önemli ve değerlidir. Aksi halde günü kurtarmak kısırlığı ve tuzağında kendimizi tatmin ederek, hiç bir yapmamış olmak gibi bir gerçeklik ile yüz yüze kalabiliyor insan.

EGEMEN OLMA İSTEĞİ İLE BAŞLAR BÜTÜN KÖTÜLÜKLER

Resim
Doğada her şey ahenk içinde değildir. O "ahenk" lafı aslında doğru bir laf değildir... Çünkü her şey kaotiktir doğada.. Güçlülerin hayatiyetleri güçsüzlere oranla yüksektir. Zayıfların yaşama şansı yoktur. Ama işte o ahenk diye tanımlanan şey aslında doğadaki düzenin, sistematiğin ve bir ritmik akışın olma halidir. Bunun da tek bir nedeni veya açıklaması vardır; Doğada insanın dışında hiç bir canlı türü ve cansız varlıklar "egemenlik" peşinde değildir. Doğanın büyüklüğü, yüceliği ve güzelliği tam olarak burada yatar. Hiç bir varlık bilinçli bir egemen olma hali içinde değildir. "Egemen olma" isteği ve davranışı beraberinde üstün olma ve haliyle de yok etmeye varan tutum ve davranışların nedenidir çünkü. Doğanın kendini yok etmiyor oluşu ve sürekli yeniliyor sürdürüyor oluşu bundandır. "Egemenlik" sahip olma bağlamında dünyanın kötülüklerinin en temel nedenidir. İnsanların mülkiyet ve dolayısıyla sınıflı topluma yöneldikler

MUTLULUK ÜZERİNE AYKIRI VE TEKİL BİR AFORİZMA

Resim
Mutluluk başka bir şeydir. Sevindiğimiz, çoşkulandığımız,, hoşlandığımız, kazandığımız zamanlardaki ansal olumlu duygudurum durumları mutluluk değildir. Ya da bu anlar mutluluğu tanımlamakta asla yeterli değildir. Mutluluğu anlık endokronolojik duygudurumların bir sonucu ve yansıması olarak alamayız. Mutluluk daha büyük, daha nitel, daha ulvi ve daha emek yoğun bir yaşam biçimi olsa gerektir. Bir anlamda sürdürülebilir olumluluk koşulları duygudurumudur mutluluk... Ve bu koşullar öyle sanıldığı gibi salt "olanak" meselesi de değildir. Bir insan için özveriye dayalı mutluluk geçicidir..Dahası yalandır.Mutluluk giderek daha çok eşitlik, daha çok dayanışma, daha çok emek isteyen ilişkileri gerektiren yaşam biçimi somutlamasıdır. "Bugün çok mutluyum" diye bir şey oktur. Mutluluk ya vardır ya da yoktur. Bugün keyifli olabilirsin ama keyiflilik mutlu olmak demek değildir. Mutluluk katlanılabilir bir hayat demek değildir.  Hayatı katlanılır olmakt

TARIM / HASAT

Resim
Hasat zamanları kimileri için romantik bir hazan mevsimidir. Oysa çalışan için her mevsim emeğin işgücüne dönüşmüş halinin karşılığıdır hasat. Tarım dünyanın en kadim, en ulvi ve en değerli üretim alanıdır. Tarım demek illa ki tarım toplumu olmak demek değildir. Tarım ülkesi olmak demektir. Tarım insanı olmak demek, öldürmeden, can yakmadan, yok etmeden üretmek demektir. Tarım ülkesi olmak ise dünyayı kirletmeden yaşamayı öğrenmek demektir. Sanayi ve endüstri fetişizminin kirlettiği dünyada ve toplumsal yapıda tarım, insanoğlunun doğayla işbirliği yaptığı ya da yapabildiği tek alandır. Tarım ve doğaya uygun tarım sanayi insan ve doğa ile barışık yaşayabilmesinin yegane üretim ve tüketim ekonomisi modelidir. Tarımı ve özellikle güvenli tarımı yeniden keşfetmeden ve onu egemen kılmadan insanoğlu pisliklerden, hastalıklardan ve yalnızlıklardankurtulamaya caktır. Tarım insan, toprak, hayvan, bitki demektir. Tarım olmadan hayat olmaz. Hayatın bu kadar zorlaşması tarımın kapitalizme tesl

Mücadele yaşama sevincini yitirmemektir

Resim
DERT YANARAK PASİFİZE OLMAK YERİNE, TOPLUMSAL AMAÇLI YARARLI OLMAYI SEÇMEK EN İYİ MÜCADELE BİÇİMLERİNDEN BİRİSİDİR. Kötü bir ve adil olmayan bir sistemde, o sistemin gerektirdiği kimlik ve kişilik koşullarını taşımıyorsanız, etkili veya etkin konumda olamazsınız. Eğer etkili ve etkin konumdaysanız;  Ya o sisteme entegre olmuşsunuzdur, yani kötü ve adil değilsinizdir. Ya size ihtiyaç vardır ve bir müddet oradasınızdır, Ya da her şeyinizden ödün vererek kötü ve adil olmamayı seçmeden konumunuzun etkili ve etkinliğini başkalarına bırakmışsınızdır. Yani orada bir figürsünüzdür. Bu gerçeği kabul ederek yaşamak ama yaşama enerjisinden ve üretkenliğinden vaz geçmemek asıl önemli ve değerli olandır. Bu bağlamda yeteneklerinizin, liyakatınızın ve taşıdığınız tüm olumlu koşul ve özelliklerin bir şey ifade etmediği ya da çok şey ifade etmediği toplumsal bir yapıda bunalıma girmek ya da pasifize olmak yerine mücadeleyi seçmek ve yararlı olma koşulları peşinde koşmak asıl zor ve anl

YALNIZLIK VE ÇARESİZLİK ÜZERİNE

Resim
Aynı dünyada, aynı insanların yalnızlığı nedir ki? Artık aynı şehirde, aynı semtte, aynı mahallede, aynı sokakta, hatta aynı evde, aynı insanların yalnızlığı zamanlarındayız çoktan beri... Kalabalıklardaki yalnızlık ya da yalnızların kalabalığı dedikleri.. Nicel olarak artarken, nitel olarak kaybolmak bu olsa gerek.. İki yaşam biçimdir bizi kurtaracak olan; Niteliksiz kalabalıklardan kaçıp gerçek/nitel gerçek yalnızlığı yaşamak ve örgütlenerek kalabalıklar içinde yalnız kalmamak...

TARIK AKAN'IN ARDINDAN VEDA YAZISI

Resim
(Tarık Akan'a saygı duymak için önemli neden) Bazı kişilerin Tarık Akan'ın arkasından neden küfürler ettiğini anlamak mümkün.. Bazı kişilerin ise bir Türkiye sanatçısının ardından topluma yönelik bir kaç cümle ile taziyede bulunmayışlarını ya da bir kaç cümle ile "iyi" cümleler kurmamış olmalarını kabul etmesek de anlamak mümkün... Çünkü onlar kendilerinden görmedikleri kimseyi sevmiyorlar ve saygı duymuyorlar.. Bunu epey zamandır biliyoruz. Varlık nedenleri ve varoluş formasyonları budur çünkü... Bazı solculara ne demeli peki? Onların da bazılar Kürt'ler ve Kürtlük meselesi ile ilgili olarak yeterince Kürt'çü bulmadıkları, hatta Kemalist ya da ulusalcı buldukları Tarık Akan'a yönelik saygın olmayan yazılar yazmaya koşullanmışlardır. Onunla ilgili olumlu şeyler söylememek için bir hayli çaba sarfetmektedirler. En azından Seyit Ali'ye yapılmamalıdır bu.... Öyle değil mi? Kimileri de onun kadar cesur olamadıkları halde sözüm ona sınıf mü

Okumak

Resim
Yazacak bir şeyler bulamıyorsa insan, Ya da hep aynı şeyleri yazıp, kendini tekrara düşüyorsa, Eksik olan öncelikle yazmak ve yazabilmek yeteneği sorunu değil, yapılmış olan okumaların azlığındandır. Okumayan insan sadece dinleyen insandır... Bir insan ne kadar çok ve daha önemlisi ne kadar farklı şeyler dinleyebilir ki... Okumalar insanı dillendirir. Dillenmek illa ki konuşmak değil, yazmaktır da... Okumalar insanın en kolay, en sömürüsüz, en eşitlikçi zenginleşmesidir... Okumalar aklın giderek özgürleşebilmesinin araçlarından birisidir.

Kurban Olana Dair Hisler

Resim
İpini koparıp kaçan dananın tarafını tutmayan var mı aramızda?  Yok... (Hatırlayın; İspanyol matadora duyduğumuz öfke ile boğanın arada bir de olsa matadorun bir tarafına sapladığı boynuzuna hiç üzül(e)mediğimizi)... Eee o halde?... Çelişkilerimizi bir tarafa bırakalım... Duygularımız ile düşüncelerimiz koşut olsun. Düşüncelerimiz sadece bize aktarılanlar değil, bizim özgür aklımızın da ürünü olsun..

SEVMEK ÜZERİNE

Resim
"Ben gidiyorum, geliyor musun"? Diyene değil,  "Sen gelmiyorsan ben de gitmiyorum" diyene bakmalı insan. Çünkü değer vermek, değer verdiğin için kalabilmeyi becerebilmektir. Ve dahası gitmek isteyip de değer verdiği için gitmediği halde, kalarak mutlu olmayı da becerebilen kişidir seven insan. Çünkü sevmek gitmek değil, kalmaktır daha çok. Ve sevmek birisi için kalıp hem kendini, hem de onu mutlu kılabilmeyi becerebilmektir.

KURBAN ETME MESELESİ

Kurban olunmaktan, kurban olmaktan, kurban etmekten, kurbana sığınmaktan, kurban ile aldanmaktan, kurban ile aldatmaktan uzak olmanın mümkün olabileceği bir dünya düzeni kolay görünmemektedir. Bunun için "akıl devrimi" gerekir. Kurban meselesi Bir hayvanı keserek "hayırlara vesile" olmak meselesi değildir.  Bu hale getirilmiş ve dönüştürülmüştür. Kurban olma bir felsefedir. Bu daha büyük ve daha evrensel büyük bir meseledir. Kurban ontolojik olarak kendisi bir meseledir. Hatta kavramın kendisi dahi meselenin yansımasını oluşturur. Eğer kurban olgusunu ve varlık nedenini insanın "en değerlisini" feda edecek denli sevmesin, inanması kast ediliyorsa, sormak gerekmez mi? Neden feda etmek diye? Bu durumda feda edilenin yaşam hakkını, önemini ve değerini nereye koymak gerekir? Ve sormak gerekir neden kendini feda etmek değil de, en sevdiğini feda etmek argümanı üzerine kurgulanmış bir mevzudur şu kurban? Ve sonunda en sevdiğini feda etmek yerine başk

DÜNYA DÜZENİ

Neredeyse her ülkede ve dolayısıyla tüm dünyada yaşam düzeni varlıklı insanların daha iyi yaşayabilmeleri için düzenlenmiş ve düzenlenmektedir... Kim daha iyi yaşamak istiyorsa varlıklı olmak zorundadır. O halde varlıklı olmayanlar ve olamayacaklar için geriye bir seçenek kalıyor, varlıklı insanlara hizmet etmek... Böyle bir dünya düzeni olmaz. Varlıklı olmayanların varlıklı olmaya odaklanmış yaşam motivasyonu ile yine varlıklı olmayanların, varlıklı olanları daha varlıklı kılmak için düzenlenmiş bir dünya düzeni kaotik bir yaşamdır. Bu bağlamdaki düzen denilen şey aslında başlı başına bir düzensizliktir. Dünyayı varlıklı insanlar için "cennete" çeviren ve bu cenneti uzaktan da olsa gören, duyan ve hisseden insanlara bu yetmez ve elbette yetmemelidir. Oysa herkes "insan" gibi çalışmalı, "insan" gibi eğlenmeli.. Bu ne pis bir hayattır böyle.. Örneğin bayramlar... Yoksulların yoksulluklarının yüzlerine vurulmasından ve yoksul olduklarının kab

KADIN VE ERKEK EŞİT DEĞİLDİR

Resim
Kadınla erkek eşittir diyorlar.. Mümkün mü bu? Olabilir mi böyle bir şey? Annelerimizden, kız kardeşlerimizden eşlerimizden, halalarımızdan, teğzelerimizden, kızlarımızdan, yengemizden biliyoruz. Kadın erkek ile eşit olmaz... Olamaz İçinde bir parçayı büyütecek sonra onu içinden koparıp doğuracaksın ama buna karşın asla eksilmeyecek, aksine çoğalacaksın, Her ay kanayacaksın ama asla tükenmeyeceksin, Dışarıda çalışıyor olmana rağmen aynı biçimde evinde de çalışmaya devam edeceksin, Çok eşliliğe daha uygun olduğun halde tek eşlilik konusunda daha hassas, vefalı ve sadık olacaksın, Her koşulda katlanmayı ve her koşulda toparlayıcı olmayı daha iyi becereceksin, Ama tüm bunlara rağmen erkekler ile eşit olacaksın. Olmaz.... Kadın ile erkek eşit olamaz. Çünkü kadınlar erkeklerden daha üstündürler...

İNSANI BELİRLEYEN ŞEY

Resim
Hangi koşullarda, hangi coğrafyalarda yaşıyor olursak olalım, küçük ya da büyük yaşamlarımızda bizi belirleyen tek şey; O söz konusu yaşamlarımızda ne yapmadığımız değil, ne yaptığımızdır... Çünkü yapmadıklarımız ile kendimizi, yaptıklarımız ile kendi dışımızdakileri etkileriz. İnsan etkilediği/fark yarattığı/değiştirdiği/dokunduğu kadardır.. İnsanı belirleyen şey; Yaşadığı topluma, yaşadığı dünyaya sunduklarıdır.

Yok edici dört davranış biçimi ve yaşam tercihi

İhtiras, iftira, ihanet ve itirafçılık.... Bunları bir araya getirin ve karşınıza çok sık çıkan tiplere şöyle bir bakın.. Gördüğünüz şey insanlığın karanlığıdır.. Tarihten bu güne böyledir bu...    En masumu ihtiras gibi görünse de her şeyin başlangıcı o'dur. Her biri ölümcül bir karakter yoksulluğu ve yoksunluğuna götürür insanı.. Bir araya geldiklerinde ise yok oldunuz demektir.. Çünkü aklınızı ve ruhunuzu satmışsınız demektir...

Kötülük, kötüler ve kötü olmak

Resim
DÜNYAYA KÖTÜLER EGEMEN OLDUĞU İÇİN DÜNYA KÖTÜ BİR YER OLMUŞTUR. Kötülerin egemen olduğu bir dünyada "kötülük" hüküm sürer... Kötülük kötülerin sonucudur. Kötülüğün sonucu kötülerin egemenliği ise döngünün devamıdır. Dünyayı değiştirmek ve yeniden iyiliğe dönmek ve iyiliğin hüküm sürmesini sağlamaları için yeterince "kötü" olmaları gerekir... En azında kötüler ile mücadele edebilecek kadar... Başka türlü kötüler ile nasıl mücadele edilir? İyilik için yeterince kötü olmak... Galiba temel paradoks burada... Bu yüzden kötüler her zaman bir adım öndeler. İyilerin kötüler ile mücadele edebilecekleri kadar kötü olmalarından kasıt yeterince bertaraf edici olmaları gerektiği ile ilgilidir. Bu asla kötülerin kötülüğü kadar acımasız, ahlaksız, adaletsiz ve yok edici olmak değildir.

YAŞAM, TERCİH VE HAYAT

Resim
Yaşamımız boyunca "özgür be bağımsız irade" ile yaptığımız tercihlerimiz aslında bizim kim olduğumuzdur...  Özgür ve bağımsız olmadan yaptığımız tercihlerimizin toplamı ise kim olmadığımızdır... Bu bağlamda "ne kadar kim olduğumuz" ve "ne kadar kim olmadığımızın" toplamları ise bir hayattır işte... Hepsi bu..

TERCİHİNİZ ASLINDA SİZİN KİM OLDUĞUNUZDUR..

Resim
Bazı şeyleri zamanından önce söylerseniz deli, Zamanında söylerseniz kötü ya da suçlu, İş işten geçtikten sonra söylerseniz önemsiz veya değersiz olursunuz.. Mesele nedir derseniz deli ya da suçlu olmak derim...  Çünkü insan olmak biraz ya deli ya da suçlu olmaktır, böylesi ahlaksız ve böylesi güç sapkını ve güce tapınılan bir yaşam düzeninde...

HİÇ BİR GÜÇ EN KULLANIŞLI ARAÇTAN ASLA VAZGEÇMEZ

İnsanları dindar yaparak dürüstlüğü inşa edemezsiniz... İnşa edilemediği tüm dünya tarihi boyunca görülmüş ve belgelenmiştir zaten... Ama Dürüst insanları dindar yaparak din'i daha "iyi" kılabilirsiniz. Bu durumda temel mesele dürüstlük meselesi ise, o halde işimiz dürüst insan yetiştirmek meselesi değil midir? Peki dürüst insan nasıl yetişir? Gayet basit; İnsanları biçimleyen eğer nesnel koşullarsa, tüm nesnel koşulları dürüst insana özgü biçimlersin... Bu kadar.... Ama kolay ve net olan bu çözümü din tüccarları, dahası hangi kapitalist ve hangi emperyalist ister ki?.. Hangi güç böylesi bir araçtan mahrum olmayı neden istesin ki?

Hayvanlar ve İnsanlar

Resim
Eğer hayatınızda bir hayvana yer verirseniz, o hayvan da hayatı boyunca size yer verir... Hem de sadece size yer verir.. Yani bir hayvanı severseniz, o sizi daha çok sever.. Ama insan öyle değildir. Çünkü insanın hayatında değer verecekleri sürekli değişir, üstelik değer verdiklerinin önceliği de sürekli değişir. Örneğin bir insanın başına gelebilecek en güzel şey olan aşk biter... Bir hayvanın insana aşkı ise asla bitmez...  Bu yüzden hayvanlar çok özel ve çok değerlidirler.

Tercih

Zengin ve güçlü olmayı tercih ettiğimiz kadar, "İnsan" olmayı tercih etseydik, eminim daha iyi bir toplum ve ülke olurduk... Ama biliyorum iyi bir toplum ve ülke olmak kişisel tercihler ile ilgili bir şey değil.. Keşke öyle olsaydı.. Ama değil.. Bu bir sistem meselesi..

Kötülüklerin ve İhtirasların Enerjisi

Resim
Bütün kötülük ve ihtiraslarımıza ilişkin enerjilerimizi bir araya toplayabilme ve kullanabilme olanağımız olsaydı, sanırım tüm dünyanın enerji sorunu çözümlenebilirdi.. Bu mümkün olmadığına göre, kötülükler ve ihtiraslar için harcanan ve harcanacak enerjiyi, üretmeye ve iyi kılmaya kullanmayı öğrenmemiz gerek. Çünkü böyle bir enerji, akıl ile birleşen metebolik faaliyetler sürdükçe var olmaya devam edecek. Bu enerjiyi üretmeye ve ilişkide olduğun dünyayı ve içindekileri “iyi kılmaya” yöneltmenin sistem, düzen, yaşam biçimi ile ilgili olduğu düşünülürse; Yapılması gereken şey kendiliğinden ne ortaya çıkmaktadır. Kötülüğü ve ihtirası yok etmek... İnsanların kötü ve ihtiraslı olmalarına gerek kalmayacak bir sistem, düzen ve yaşam biçimi oluşturmak.. Önce mikro düzeyde... Ama asıl olarak makro düzeyde... Yani sistemi ve düzeni yeniden yeniden inşa ederek.. Lakin bu inşa etme işi zordur.. Çünkü daha fazla kötülük ve daha fazla ihtiras şeklinde de son bulabilir.. Daha açık nasıl

AÇILMAK VE KAPANMAK ÜZERİNE

Açılmak ile kapanmak arasında özde hiç bir fark yoktur.. Neden? Çünkü açılmak ve kapanmak ile ilgili olan konu, kadının bedeni üzerinden iki fark durum gibi gibi görünen ama aslında aynı cinsiyetçi bakış açısının sonucu ve ürünüdür. Akıllı ve özgür kadın gerektiği kadar açılmasını ve kapanmasını bilen kadındır. Aynı erkek cinsiyetinde olduğu ya da olmadığı gibi. Açılan ya da her yerini açan kadının derdi neyse, Kapanan ya da her yanını kapatan kadının derdi de o'dur. Nedir bu dert; Bedenini tamamen açan, bedenini teşhir ederek, bedenini tamamen kapatan da bedeninin cinsellik objesi olarak görüp gizleyerek varlıklarını cinsellik üzerinden tanımlamak ve algılamak demektir. Birisinin özgür iradeyle açılması ile diğerinin başka bir irade ile kapanması durumu değiştirmez. Mevzu kadın bedeninin sergilenmesi ya da gizlenmesidir ki; kadını aşağılayan ve onu metalaştıran bir anlayışın sonuçlarındandır her ikisi de.

Din ve Toplum Üzerine Minik Bir Not

Dindar olmak insanı katil ve/veya hırsız olmaktan alıkoymuyorsa, sorun sadece dindar ama aynı zamanda katil veya hırsız olanların hasta ya da kötü insanlar olmasında değil, o inancın katil ve/veya hırsız olmayı ortadan kaldırmıyor oluşu ile de ilgilidir. Dünyada insan öldürmeye ve hırsızlık yapmaya tamamen engel olmuş veya bu durumu çeşitli argümanlar ile gerekçelendirmemiş bir din neredeyse yoktur.

Ağrıyan ve Acıyan

Resim
Bırakın ağrıyan yerleriniz ağrısın, acıyan yerleriniz acısın... Uyuşturmayın kendinizi.. İnsan kendini uyuşturunca, ağrılarını ve acılarını hissetmez, Hissetmeyince de unutur.. Ağrılarını ve acılarını unutan insan, ağrılarının ve acılarının nedenleri ve çözümleri peşinde koşmaz. Yazarın dediği gibi, "nereniz acıyorsa kimliğiniz orasıdır". İnsan kimliğini unutur mu?

ÇÖZÜM AÇISI

En derin, en karmaşık, en ağır ve en kötü durumlarda bile çözüm değil ama çözüm açısı bellidir. Bu açıyı ne denli dar tutarsanız hedefi o denli somutlaştırırsınız.  Açı ne kadar geniş olursa hedefi somutlaştırmak o denli zorlaşır ya da hedef muğlaklaşır. Çözüm açısı, "azların değerliliği" ile "çokların önemi" arasındaki dengenin ya da dengesizliğin kırılması/bozulması ile belirlenecektir. Çünkü "azların değerliliği niteliği", "çokların önemi niceliği" temsil eder. Niteliğin değerliliği, niceliğin önemi karşısında sustukça, çaresizleşir, çaresizleştikçe çözümden uzaklaşır. O halde çözüm açısı niteliğin nicelikle mücadelesidir. Bu mücadele farkında olmasa da aynı zamanda niceliğin yararına olan bir mücadeledir. Belli bir süreçten sonra nicel de nitele yanaşacak ve değerlenecektir. Değerlenirken niteliği önemine katkı sunacaktır. Şimdi artık her şey nitel olanın nicel olanı karşısına almayı göze alarak girişeceği mücadeleye/savaşa ka

MESELE DİNDİR...

DİĞER SÖYLEMLE MESELE TANRI DEĞİL, TANRIYI "DİN" DİYE TANIMLANAN SİSTEM İLE YERYÜZÜNE HAKİM OLMAK İÇİN KULLANANLARDIR. Mesele dinlerin öyle veya böyle yorumlanıyor olması ile ilgili değildir. Yorumlar ve bu yorumlara dayalı yaşamı düzenleri meselenin ne kadar büyük olup olmadığını belirler. Meseleyi asla yok kılmaz. O halde meselenin temeli din'in kendisidir. Çünkü din bir yaşam biçim düzenlemesinin adıdır. Din mevzusunu bir şekilde çözümleyenler gelişme ve uygar toplum olma meselesini de çözümlemiş olurlar. Bu yöntemlerden birisi bilindiği üzere laisizm yöntemidir. Gelişmek için aydınlanma, aydınlanma için tabusuz ve tutsak alınmış bir düşünce biçiminden uzak olmak ön koşul ve ihtiyaçtır çünkü... Başka türlü gelişemezsiniz.. Tabi gelişmeyi akıllı telefon sahibi olmaktan ibaret görmüyorsanız.

NANKÖRLÜK / İHANET EDEN YA DA NANKÖRLÜK / İHANET EDİLEN OLMAK TERCİHİ

Resim
Nankörlük yada ihanet edilen olmanın vereceği acı ile, nankörlük yada ihanet eden olmanın vereceği acı asla birbiriyle denk değildir. Birincisinde sinir, öfke, kızgınlık duyarsın... Geçer... Lakin ikincisi, bir ömür boyu vicdani muhasebedir... Geçmez ve asla bitmez... Onun için nankörlük / ihanet edilen olmayı, nankörlük / ihanet eden olmaya tercih etmek demek, bir ömür boyu süreğen bir acıyı yaşamamak demektir. Tercihi ikinciden yana olanlar "asla kötü" insan olamazlar... Yanlış yapan insan olurlar sadece...  Yanlış yapmak, aldanmak, kötü olmaktan her zaman daha iyidir.

OLMAK İSTEMEDİĞİN BİR YERDE OLMAZSIN

EĞER OLMAK İSTEMEDİĞİN YERDEYSEN SORUN SENSİN... KENDİN BİR SORUNSUN... Hayatımız boyunca "olmak istediğimiz" yerde olamayabiliriz. Ama hayatımız boyunca "olmak istemediğimiz" yerde de olmayız. Birincisinde bizim dışımızdaki koşullar çok önemlidir. Yaşamımız adına değiştiremeyeceğimiz ve tercihimizin söz konusu olmadığı şeyler vardır. Ama ikincisinde kararları büyük ölçüde kendimiz veririz. Örneğin onursuz olmanın sanıldığı kadar dış koşullar ile ilgisi yoktur. Ya da bahaneler üreterek hırsızlık yapmayı dış koşulların bir gereği olarak savunamayız. Kısaca dürüst olmamak berbat bir şeydir ve kesinlikle bir tercihtir. Sözün özü olmak istemediğimiz yerde olmayız... Aslında mesele budur... Aslında hayat budur..

Hayat ve İnsan

Resim
Hayat; Tüm gücü ve iktidarı elinde tutacak, her yere ve her şeye hükmedecek ve sahip olacak kadar uzun değil... Üstelik hayat buna uygun da değil, zaten hayat böyle bir yaşam için değil... Mal, mülk, para, şan, şöhret, paye.... Hayat bunları yaşamak değil.. Hayat bunlar için çok kısa ve çok anlamlı değil... Ve fakat aynı hayat; Aç ve açıkta kalarak ve muhtaç olarak yaşamak içinse çok uzun. Bitmez tükenmez derecede uzun... Hayat böyle bir yaşam için büyük haksızlık ve zulüm... Bir ortası olmalı hayatın... Bir ortası olmalı bu hayatı yaşayabilmenin...

Hayvanlara Dair 2

Resim
"İnsanların önem ve değerinin olmadığı bir ülkede veya toplumda hayvan hakları ile uğraşmak küçük burjuva davranışıdır" gibi düşünce ve yaklaşımlara saygı duymak mümkün değildir. Çözümü tüm evrensel yaşam hakları bağlamından ayrı düşünmek ve enerjiyi sadece bir alanın kurtuluşu ve hobi olarak söz konusu o alana kanalize etmek elbette küçük burjuva ya da sol sapmacı bir tavırdır. Lakin var olma ve en iyi biçimde yaşama hakkı tüm canlılar için ortak ve mücadele edilmesi gereken  alandır ve her bir alan için mücadele topyekün mücadeleden kopuk olmadığı sürece yararlıdır. Birinin varlığını ve yaşama hakkını hiçe sayarak diğerinin var olma ve yaşama hakkı için mücadele verdiğini söylemek o mücadeleyi eksik, güdük ve yanlış bir temele oturtmak demektir. Doğa, hayvan ve insanların var olma ve yaşama hakları aslında birbirinden ayrılan alanlar değildir. Asıl iş ve mücadele tüm dünyayı ve dünyadakileri hesabın içine koyan sınıf bilinçli topyekün yaşam hakkı ve eşitlik

Hayvanlara Dair 1

Resim
Hayvanlar insanlardan daha az zekiler diye insanlardan daha az yaşama, daha az doyma, daha az mutlu olma durumunda ya da zorunda değillerdir. Ya da diğer söylemle; Biz insanlar, hayvanlardan daha akıllı ve daha çok özelliğe sahibiz diye onlara dünyayı dar etme, onları yerinden yurdundan etme veya onlara eziyet etme hakkına sahip değiliz. Elbette akıl ya da zeka düzeyi, daha farklı bir yaşama olanağına ve düzeyine sahip olmayı sağlar ama daha az zeka sahibi olan canlılara hükmetmeyi ve dahası onlara eziyet etmeyi sağlamaz/sağlamamalıdır. Unutmayalım ki; duygu zeka düzeyi ile ilgili değil, zeka türüyle ilgili bir gelişim özelliğidir. Hayvanların duyguları bu bakımdan çoğu zaman bizden daha derin ve daha süreklidir. Örneğin vefa biz insanlardan daha çok onların en önemli özelliği değil midir?

YOL

Resim
Eğer çıktığınız yol yanlışsa, ne zaman ve kiminle çıktığınızın ne önemi var. Yanlış yoldan doğru bir yere varılamayacağı için ne zaman ve kiminle olduğunuzun da pek bir önemi yoktur. Ama çıktığınız yol doğru ise, yavaş veya hızlı ilerleyip, ilerlemiyor oluşunuz hiç önemli değildir. Her nasılsa varacağınız yer istediğiniz bir yerdir çünkü. O yolda yalnız da kalabilirsiniz, hem de uzun süre... Hatta belki bir ömür. Yol doğruysa ne önemi var.

SUSMAK ÖLÜMCÜLDÜR

Resim
Susmanın erdemliliği başka bir şeydir. Susmak sürekli öğütlenerek büyütüldüğümüz ve söylendiği kadar masum ve ulvi bir tavır değildir. Bir ahlak göstergesi hiç değildir. Susmak çoğu zaman güçsüzlük, çaresizlik ve kabul ediş tutumlarının bir yansımasıdır. İnsan hasta ya da engelli değilse neden veya niçin susar? Ya da susmasının bir başkasının iyiliği ve yararı dışında neden susar. Büyük bir olasılıkla; Aldırmaz susar, Korkar susar, İhanet eder susar, Nemalanır susar. Yani susmak ölümcül bir davranıştır. Yaşarken azar azar ölmenin bir başka görünümüdür susmak. Çevremize baktığımızda her ne sebeple olursa olsun çoğu zaman susmanın ölümcüllüğünü, konuşmanın zalime ve zulme karşı direnmek olduğunu göreceksiniz. Konuşmak bütün eylemlerin ilkidir. İlk eylem olmadan son eylem olmaz.