Kayıtlar

Şubat, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bencil Sevgi

Resim
Herkesin bildiği ve çok paylaşılan bir ifadedir; "Sevgi yalnız bir insana bağlılık değildir, bir tutumdur. Kişinin yalnız bir sevgi nesnesine değil, bütünüyle dünya’ya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır. Kişi yalnız bir tek kişiyi seviyor, başka her şeye ilgisiz kalıyorsa, sevgisi sevgi değil genişletilmiş bencilliktir"der, Karl Marks.   Dolayısıyla, buradan hareketle ifade etmek gerekirse, içinde yaşadığımız ve bir parçası olduğumuz doğayı sevmeden, hayvanları sevmeden, ailemiz dışında sevilmeye layık olan herkesi ve her şeyi sevmeden, bir kaç kişiye ve birkaç şeye olan sevgimiz genişletilmiş bencilliktir.   Özellikle herkes için adaleti ve eşitliği sevmeden, sevdiğimiz her ne olursa olsun kendimizi ve kendimiz için seviyoruz demektir ki, tam anlamıyla bencilliktir. Hele hele mal, mülk, para, paye sevgisi var ki, bencilliğin insanda zuhur etmiş halinin en tepe noktasıdır. Yaşadığımız düzen, bencilliğin en acımasız halinin hayat bulmuş halidir maalesef..   Her şeyin v

İnsan bedeni kadar değil, yüreği kadar mı yer tutar yeryüzünde?....

Yaşar Kemal'in herkesin bildiği güzel sözüdür, "insan evrende bedeni kadar değil, yüreği kadar yer kaplar" der... Çok güzel der... Çok güzel der demesine de yaşadığımız hayatlar artık o hayatlar mıdır? Yani, "insanlar sevgisi, faydası, cesareti, iyiliği" kadar mı yer kaplar yaşadığı dünyada? Usta metafor yapmış olabilir mi? Yoksa ironi midir ustanın yazdığı ve söylediği şey.. Elbette hayır. Ustanın söylediği açıktır aslında.... Dümdüz söylemiştir ne ifade etmek istediğini... Gücün büyüklüğü karşısında, cesaretin büyüklüğüne vurgu yapmıştır.. Bizim bugünlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz şeye yani... Cesarete... Ama tekil bir cesaret değil bu... Toplumsal ve kitlesel bir sınıf cesareti... Örgütlü bir cesaret. Cesaretin örgütlülüğü veya örgütlü cesaret, örgütlü kötülüğün yegane panzehiridir çünkü... üm ifadeler:

Mekan ve İnsan

     Mekan ve insan davranışı arasındaki ilişki çok yönlü ve çok farklıdır... Örneğin, mekânlar büyüdükçe insanlar kendini daha küçük ve önemsiz hisseder. Mekânlar büyüdükçe, kaybolma duygusu gelişir, etkin olma cesareti ve davranışı geri çekilmeyle sonuçlanabilir. Mekânlar büyüdükçe güçlüye ve hükmedene boyun eğme algısı artar.. Ama buna karşın mekansızlık da bambaşka hissedişleri ortaya çıkarabilir. Ki psikolojide boşlukta kaybolmuş gibi olmayla ilgili hastalık dahi vardır. Buna karşın krastrofobik olan, eni boyu dar ve alçak mekanların korkunç varlığını da biliyoruz. Mekan ve mülkiyet ilişkisi ve duygusu ise insan ve mekan ilişkisinde bambaşka sosyo-ekonomik bir boyuttur. Kısaca mekanların büyümesi ile insan davranışları arasındaki ilişki çoğu zaman metafizik, psikolojik ve öğrenilmiş çaresizlik boyutlarında gerçekleşir. Küçülmesi ise daha çok fiziksel ve nesnel boyutlar ile ilişkilidir. Bunun yanısıra boş mekan, içi gereğinden çok dolu mekan, sade mekan, geometrik mekan, alç

Kalıp değer öğretilerinin sonuçları çoğu zaman kötüdür.

Bir filmden bir sahneydi sanırım veya bir film kısa gösterim kaydında izlemiş olabilirim.. Bir eğitimci olarak çok dikkatimi çeken bir sahne ve derse giriş çalışması tekniği idi... Ama asıl dikkate değer olan, bazı öğretilmiş sözde değerlerin ve yargıların nasıl kötü sonuçlar verebileceğine dair olmasıydı. Sahne şöyleydi: Öğretmen/akademisyen ders başında konuya giriş yapmak için şöyle bir ısınma çalışması yapıyor ve öğrencilere soruyor; - Siz bir seçmensiniz. Karşınızda 3 aday var. Şimdi size adayların özelliklerini sayacağım, dolayısıyla hangisine oy vereceğinizi düşünmenizi istiyorum, der. Özetle, - Birinci aday tansiyon hastası, alkollü içki kullanıyor, yaşı da orta yaş ve üstünde. Uyku sorunu var v.b. - İkinci aday kalp krizi geçirmiş. Solunum problemleri var. Durmadan puro içiyor, akşamları da mutlaka içki kullanıyor vs. - Üçüncü aday ise alkol ve sigara kullanmıyor. Sağlık sorunları yok. Genç ve enerjik. Sabahları erken kalkıyor, erken yatıyor. Beslenme ve uyku düzeni oldukça i