Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Erdemlilik Terketmek Değil, Kalabilmektir

Resim
Terk etmek erdemlilik falan değildir. Çoğu zaman kaçıştır. Kimi zamanda çaresizliğin dışa vurumudur. Kimi zamansa daha iyi koşullarda yaşama isteği ve tercihidir. Tekrar ve daha güçlü dönmek üzerek terk etmeler toplumsal bir amacı içermiyorsa, başlı başına kişisel oportünist bir tutum ve davranış anlamı taşır. Belki bir koşulla erdemliliktir terk etmek; T erk ettiğin yer, terk edilen yerden daha iyi ve daha güzel olsa dahi ya da terk ettiğin yerde, terk edeceğin yerden daha fazla olanaklara ve yaşam düzeyine sahip bulunuyor olsan dahi yine de terk etmeyi göze alıyor ve terk ediyorsan bunun bir anlamı ve gereği olmalıdır. İşte bu anlam ve gerekliliktir erdemliliği oluşturan. Ülkemizde özellikle son yıllarda mevcut yönetimin ve onun izinden yürüyen çoğu kamu kurumunun çalışanlarına yaşattığı haksız olumsuzluklar çoğu kişi için bir kaçış ve terk edişi de beraberinde getirmiştir. Tabi kaçış ve terk ediş olanakları varsa. Bazı kişiler içinse yaşamış oldukları olumsuzluklar gö

CEMAATLERE KARŞI OLMAMAK NE ANLAMA GELİR?

Resim
Baştan söylemeliyim ki; Selahattin Demirtaş yaşam tutarlılığı, duruşu ve zaman, zaman ortaya çıkardığı toplumcu bakış açısı ile saygınlığı olan bir kişiliktir. Bu yazı onun kişiliği ile değil, oynadığı rol ve bir ifadesinden yola çıkarak durum değerlendirmesini amaçlamaktadır.             Biliyorsunuz HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş; “Biz cemaatlerin varlığına karşı değiliz, İnsanların dini inançlarını cemaatler aracılığıyla yaymasına karşı değiliz. Dini cemaatlerin kendisi meşru yapılardır" demişti. Demirtaş’ın bu ifadesi çok yadırganacağını sandığım bir ifade olmuştu. Çünkü uygar toplumlarda cemaat türü yapılanmalar olmaz, sivil toplum örgütleri olur. Cemaat türü yapılanmaların doğallığı şeyhler, şıhlar türü buyruk ve fetva kurumlarının da doğallığı anlamına gelir ki; uygar ve toplumcu yönetim ve yaşam biçimlerine ters bir oluşumdur bu. Bir arada olmaları mümkün değildir. Birisi varsa diğeri olmaz/olamaz. Ama yanılmışım. HDP'nin içinden veya dışından, diğer tüm

KÖTÜSÜNÜZ

Bir sokak köpeğinin başını ya da bir sokak kedisinin sırtını okşamaktan kaçınacak kadar nefret dolusunuz, Ağacın doğal olanını kesecek, çimenin doğal olanını kazıyacak kadar sevgisiz, Ama şehirleri endüstriyel ve pahalı ağaçlar, çiçekler ve yapay çimlerle güzelleştirmeye çalışacak kadar ikiyüzlüsünüz, Karga sesinden rahatsız olup, ağaçlara konmasınlar diye tüm dalları budayacak kadar acımasız, Geceleri ağaçları, köprüleri ve binaları ampullerle ışıl,ışıl aydınlatacak kadar görgüsüzsünüz, "Yaradılanı severiz yaradandan ötürü" lafını söylerken yalancı, yaratılanların acılarına ve ölümlerine bakıp yaratanı hiç aklına getirmeyecek kadar insafsızsınız, Derelere set çektiğiniz için kötüsünüz, Arsaları, alanları, meydanları betona gömdüğünüz için kötüsünüz, Para ve Güç ile ilgili olmayan hiç bir şeyi sevmediğiniz için kötüsünüz, Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadığınız için kötüsünüz. Kötüsünüz kardeşim kötü...

Pervasızlık

Resim
Pervasızlık sözcük anlamı ile çekinmezlik, sakınmazlık ve korkusuzluk demektir. Kişilik ve davranış bozukluğu olarak görülmesi gereken pervasızlığın zaman zaman ve görece koşullarda kabul edilebilir ya da en azından anlaşılabilir bir tutum ve davranış olabilmesi mümkündür. Örneğin ergenlik ve genç yetişkinlik dönemlerindeki pervasızlığın anlaşılabilir olması gerektiği gibi. Lakin bizim sözünü ettiğimiz "pervasızlık" böylesi bir eğilim ve davranış değil. Koca, koca adamların, yetişkinlerin, bir kurumu veya devleti yönetme erkini elinde bulunduranların pervasızlığıdır sözünü ettiğimiz. Çekinmezlik, sakınmazlık ve korkusuzluk tutum ve davranışları eğer bir gücü özellikle de devlet gücünü elinde bulundurmadan sergilenen bir tutum ve davranış şeklinde cereyan ediyorsa bunu belli ölçülerde saygın bir tutum ve davranış olarak görmek de mümkündür.  Ancak bir grubun, bir kurumun veya özellikle de devlet gücünü ele geçirerek veya devlet gücüne sahip olarak pervasızlı

DÜRÜSTLÜK

Evet, memleketi ve dünyayı kurtaracak olan şey sadece budur. Memleketi ve dünyayı kurtaracak olan "dürüst insandır".  Yetenekliyi, okumuşu, becerikliyi bulmak kolay, ama dürüst insanı bulmak zor ve giderek daha da zorlaşıyor. Düşmanına ve sevmediğine karşı dürüst olmak, "Benden" ya da "bizden olmayan" dediğin herkese karşı dürüst olmak, Güçlüyken güçsüze karşı dürüst olmak, Dindarsan dindar olmayana karşı dürüst olmak, dindar değilsen dindara karşı dürüst olmak, Amirsen memura karşı, memursan amire karşı dürüst olmak, v.b Peki nedir bu dürüst olmak? En temel ve basit ifadesi ile "Doğruluk" demek... Peki "doğruluk" ne demek? İşte bütün mesele "doğruluk" denilen şeyde düğümlenip kalıyor. Çünkü düşmanına ve sevmediğine karşı yaptığın her şeyi doğru görebiliyor insan. Benden ya da bizden olmayan dediğine karşı yaptığın tüm uygulamalar doğru gelebiliyor bir çok insana. Çünkü doğru bildiğimiz şeyler bizim bir müd

KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİ TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN AYNASIDIR

KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİ TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN AYNASIDIR = ETNİK MİLLİYETÇİLİĞİN DOĞURGUSU BAŞKA BİR ETNİK MİLLİYETÇİLİKTİR. Yıllardan bu yana Türk milliyetçisi olmakla övünen, hatta övünmekten öte söz konusu bu düşünce ve duyguyu ideoloji haline getirerek bundan beslenen insanların bu gün kalkıp Kürt Milliyetçiliğinden rahatsız olmaları cahilliğin bir başka boyutu değil midir? Bugünün Kürt milliyetçilerini en iyi Türk milliyetçilerinin anlaması gerekmiyor mu? Çünkü bir etnik milliyetçiyi en iyi başka bir etnik milliyetçi anlamaz mı? Ama hayır, zaten bu işin en ironik ve trajik yanı da budur. Çünkü etnik milliyetçiliği besleyen şey diğer milliyeti yok etme üzerine kurgulanmış bir formasyondan beslenir ve bu nedenle birbirlerini anlamamak üzerine koşullandırılmışlardır. Birisi olmadan diğeri olmaz çünkü. Etnik milliyetçilik sosyal bir hastalıktır ve aynı türevde bir hastalık olarak doğan başka etnik milliyetçiliğin de doğuş kaynağıdır. Milliyetçilik, Halkların bir üst kimlikte b

AİHM "ZORUNLU DİN DERSLERİ" KARARINA İLİŞKİN OLARAK

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu din derslerine ilişkin "zorunlu olamayacağına" yönündeki kararı üzerine, R.T. Erdoğan diyor ki; “Bu, yanlış bir karar. Dünyanın hiçbir yerinde zorunlu fizik dersinin, zorunlu kimya, zorunlu matematik dersinin tartışma konusu olduğunu göremezsiniz. Ne hikmetse zorunlu din kültürü ve ahlak dersi her zaman tartışma konusu olur. Zorunlu din kültürünü kaldırırsanız onun yerine uyuşturucu, şiddet, ırkçılık gelir”.. Hürriyet gazetesi yazarı ve bir İmam Hatip mezunu olan Ahmet Hakan da diyor ki; “Din dersi niye zorunlu olamaz? Çünkü ebeveynlerin çocuklarına başörtüsü taktırma hakkı olduğu gibi, din dersi verdirmeme hakkı da vardır. Çünkü tek tip zorunlu din dersiyle başka türlü inançlara açık ve ağır haksızlık yapılmaktadır. Çünkü din dersi istemeyene değil, isteyene verilir. Çünkü din seçilir fizik, kimya, biyoloji, matematik seçilmez”... DÖRT MADDEDE KISA BİR ANALİZ; 1. Tüm dünyadaki ırkçıları, şiddet yanlılarını ve uyuşturucu m

DÜNYAYI TÜM DÜNYALILAR İLE PAYLAŞMA DUYGUSU VE BİLİNCİ NASIL OLUŞUR?

Resim
Çocuklara, özellikle de okulöncesi ve ilkokul dönemi çocuklarına özenle bakar, özenle gözlerim onları. Biraz da işimin önemli bir parçası olduğundan olsa gerektir bu. Söz konusu yaş grubu çocuklarımızın belki hepsi değil ama, büyük çoğunluğunda yaşam ile ilgili "temel hareket becerileri" ve "temel yaşam davranışları" konusunda hissedilir ölçüde eksiklikleri ve olumsuzlukları söz konusu. Temel hareket becerileri dediğimiz konuya hiç girmeden, başka bir konuya "temel yaşam davranışları" konusunun hayvanlara karşı tutum ve davranış ile ilgili olanına ilişkin gözlemlerimi paylaşmak ve buradan da bir senteze ulaşmak isterim doğrusu. Örneğin çocuklarımızın çoğunda inanılmaz ölçüde bir hayvan düşmanlığı var. Bilinçli bir düşmanlık değil ama bu. Bu muhtemelen ebeveynlerin tutumlarından kaynaklanan hayvanlar "pis", "iğreti", "aşağılık" "tehlikeli" görme eğilimi ile ilgili olsa gerektir. O kadar çok çocuk kedilere t

SÜLEYMEN SEBA’YA İLİŞKİN KISA DEĞİNMELER…

Resim
Sağlığında, başkanlığı sürecinde, başkanlığı sonrasında ve son olarak ölümünde de görüldü ki; Süleyman Seba farklı bir spor kulübü yöneticisi ve farklı bir futbol adamıymış. Oysa o da futbol piyasasının içindeydi, o da özellikle futbolda seyreden ayak oyunlarının yanı başındaydı ve İstanbul gibi ayrıcalıklı olmak için her şeyin yapılabildiği kurtlar sofrasını iyi tanıyordu. Onun farklılığı her şeye rağmen “insan” kalabilmesindeydi galiba. İnsan dediysek diğerlerinin insan olmadığı anlamı çıkmamalıdır buradan. Diğerlerinin hoyratlığı, sonradan görmeliği ve kendilerini tüketircesine hep kendilerinden söz edilsin istemeleri onların Seba’dan farklı “insan” özellikleridir kastedilen.   Seba çok süslü laflar etmemesine rağmen kendini dinleten birisiydi, muhtemelen karşısındakine değer verdiğinden olsa gerekti. Seba esip gürleyen değil, çok şey söyleyen bir bakış fırlatan, hem kırılgan ama dirençli,  beden diliyle olduğu kadar ruh diliyle de anlatan ve elbette sonuna kada

2014 YILINDA NAMUSLU KADIN TANIMINDAN HAREKETLE BİR KAÇ SÖZ..

Resim
“Haya meselesi çok önemlidir. Kadında olsa daha da güzeldir. İffet de çok önemli. Sadece bir isim değil, kadın için bir süstür iffet. Erkek için de bir süstür. Erkek zampara olmayacak. Kadın da iffetli olacak. Mahrem-namahrem bilecek. Herkesin içinde kahkaha atmayacak. Bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak. İffetini koruyacaksın!” diyor Bülent Arınç.  Buradaki paradoks Bülent Arınç'ın daha çok kadın üzerinden yaptığı "namuslu insan" tanımlamasının ağırlıklı olarak kadın üzerinden yapılması değildir.. Dikkat edilirse zat-ı muhteremin namusluluk tanımlamasında kadına düşen rol daha fazladır ve tamamen cinsiyetçi davranışlar ile açıklanır. Bu başlı başına bir garabet, başlı başına cinsiyetçi bir bakış ve egemen cinsiyetin erkek olduğu kabulüne dayalı bir görüşün yansımasıdır. Aslına bakarsanız tutarlıdır adam... Fikir ve zikir konusunda yani... Ama buradaki asıl paradoks, kadının namuslu olmasındaki rolünü böylesine tanımlayan ve ortaya koyan  kişinin ve mens

" İYİ İNSAN - VİCDANLI İNSAN "

Genel olarak vicdansız cahilden katil, vicdansız okumuştan hırsız çıkar. Yani asıl dert vicdansızlıktır... Lakin vicdanlı insan yetiştirmek diye bir şey yoktur. Vicdan zamanla edinilen göreceli bir duygudur. Akıl ve kültürel genlerle yakından ilgilidir.   Aslında "iyi insan" yetiştirmek diye bir şey vardır.  İşi vicdana bıraktığımız an bittiğimiz andır. Çünkü vicdan işin içine girdiğinde seküler yaşamı metafizik kural ve ilkeler ile düzenleme başlar. Söz konusu kurallar ve ilkeler dünyevi ve evrensel olmaktan çok bireysel ve subjektif olmak zorundadır. Çünkü "doğru" ve "iyi" olanı belirleyen göreceli bir bir yada bir kaç gücün tahakkümüne kalır. Hepsinin de referansı Tanrıdır. Oysa Tanrı asla böyle bir düzen ve böyle bir dünya yaşamı öngörmemiştir. Bu Tanrı adına hareket ettiğini sanan ve söyleyenlerin "güç sahibi" olmaktan başka derdi olmayanların işidir. Kaos, adaletsizlik ve zulüm üretir. Vicdan insanın içsesidir. Ama hayat birilerinin içses

FUTBOLDA ALMANYA ÖRNEĞİNDEN YOLA ÇIKARAK...

Resim
ALTYAPI BAŞLANGIÇTIR, BAŞLANGIÇ HER ŞEYDİR,  DOĞRU ALTYAPI DOĞRU BAŞLANGIÇ DEMEKTİR,  DOĞRU BAŞLAYAN HER ŞEY EĞER DOĞRU DEVAM EDERSE "GELİŞİM" DENEN ŞEY GERÇEKLEŞİR. Almanya Löw'ün dediği gibi bir günde dü nya şampiyonu olmadı.   2000'li yıllara doğru futbolda göreceli de olsa geriye düşen Almanya ciddi bir altyapı hamlesi başlattı. Bunun için "altyapılarda futbol akademileri" projesini yaşama geçirdi. 2014 dünya kupası meyvesi işte bu akademilerin 10-15 yıllık bir sürecinin doğal sonuçlarıdır. Burada öncelikle dikkat edilecek nokta; Söz konusu bu proje Löw'e ya da bir başkasına "Almanya Futbol Direktörü" gibi megalomanik paye ve ünvanlar vererek değil, zaten var olan iş ahlakı, iş sorumluluğu, iş üretkenliği, değerli emek ve bilimsel temelden hareket eden geniş bir kadronun işe koşulmasıyla gerçekleşmiştir.   İşe koşulan insanlar eski profesyonel futbolcu veya değil diye ayrıma tabi tutulmamış, özellikle okuyan kendini

2014 DÜNYA KUPASI ALMANYA'NIN... SÜRDÜRÜLEBİLİR KALİTE KAZANDI...

Resim
DÜNYA KUPASINDA OYNADIĞI TÜM MÜSABAKALAR BOYUNCA “SÜRDÜRÜLEBİLİR KALİTE” AÇISINDAN DA, BİR MAÇLIK PERFORMANS AÇISINDAN DA KUPA HAK EDENİN OLDU.  YANİ ALMANYA'NIN OLDU... 2014 Dünya Kupası grup maçlarından itibaren Almanya’nın neredeyse en hatasız oynayan takım olması, alan savunması ve hücum varyasyonları açısından en istikrarlı oynayan takım olması ve elbette maçın başından sonuna kadar dikkati ve konsantrasyonu hiç bozulmayan takım olması onun dördüncü kez dünya şampiyonu olmasını hak ettiğini gösteren özelliklerinin başında geliyordu. Almanyanın final maçındaki 4:2:3:1dizilişindeki şaşırtıcı kişi elbette Kramerdi. Niçin Kramer ile başlanıldığı konusu ise Khedira’nın muhtemel sakatlığı olsa gerekti. Ancak buna karşın yinede Kramer ile oyuna başlama çok anlaşılır bir seçim değildi ve nitekim Kramer’in zorunlu değişikliğinden sonra oyuna alınan Schürle Arjantin'in hızının kesilmesi ve Almanya’nın ofansif hız kazanmasına belirgin katkı sağladı.   Yine hücumda s

BREZİLYA YENİDEN “TOPLUMSAL FUTBOL DEĞERLERİNE” DÖNMELİDİR.

Resim
Sosyolojik ve Felsefi Bir Analiz Şili, Kolombiya, Kosta Rika ve Meksika üzerinden yürüyen o güzelim "Latin Futbolunu" bırakıp, asla aslı gibi olamayacağın ve kültürel genetiğine hiç de uymayan Avrupa ekolü temelinden bir futbola kayarak, sözüm ona "tereciye tere satmaya çalışmanın" bir sonu olmalıydı ama değil mi ya... Avrupa ekolü futbolunun en önemli temsilcilerinden Almanya'dan böylesi tarihi bir dersi almak Brezilya için özüne dönmenin miladı olmalıdır ve büyük bir olasılıkla olacaktır da. Avrupa'ya oyuncu ihraç etmek başka, Avrupa'ya ihraç ettiğin oyuncular ile Avrupa futbolundan yürümek başka şeydir. Sen bunu anlamadıysan, bir gün birisi gelir ve bunu sana anlatır. Avrupa'ya ihraç ettiğin oyuncular ile Avrupa futbolu oynamaya çalışmak on yıllarını verdiğin ve senin folklorik bir özelliğini yansıtan futboluna ihanet etmektir. Değerlerine asla ihanet etmeyeceksin. Değerlerini geliştirebilir, reforme edebilir ve yeniden sentezl

ALMANYA 7- BREZİLYA 1; BREZİLYA İÇİN BİR DÖNEMİN BİTİŞİ, YENİ BİR DÖNEMİN BAŞLANGIÇ MİLADI

Resim
2014 Dünya kupası yarı finalinde oynanan Almanya, Brezilya maçının muhteşem bir maç olacağını ve Almanya’nın bir adım önde olduğun ile ilgili öngörü yapmak elbette mümkündü ama, müsabakanın Almanya lehine bu denli muhteşem geçeceğini ve sonuçlanacağını tahmin etmek pek kolay değildi.  Müsabakanın teknik analizinden önce önemli bir noktanın altını çizmek gerekir. Almanya bu kadar farklı kazanırken dahi bir gevşeme, işi savsaklama içinde olmadı. Zaten böylesi bir oyun sistematiği sadece taktik ve teknik beceri değil, önemli bir kişilik ve davranış becerisinin takım olarak sergilenebilmesiyle mümkündür. Daha da önemlisi olağan üstü farkla önde sürdürülen ve maçı kazanmanın kesinleştiği bir müsabaka sürecinde ve sonrasında hiçbir Alman ulusal takım oyuncusundan rakibi küçümseyen ve rencide eden bir davranışın görülmemesi üzerinde durulmaya değer bir konu. Bu eğitsel açıdan ibret alınacak ve spor okullarındaki derslerde anlatılacak bir husustur. Çünkü fair-play denilen “iyi oyun

VATAN HAİNLİĞİ.

Son aylarda iktidarın en çok kullandığı deyimlerden birisi. Düşman gördüklerini bertaraf ve deşifre etmede oldukça etkili bir ifade olduğu için bazı oluşumlara ve muhalif kişilere yönelik oldukça sık kullanılan bir ifade biçimi oldu "vatan haini" ve "vatan hainliği".. Vatan hainliği: "Vatana ihanet, egemenlik organını devirmeye veya otoritesini yıkmaya, bağlı olduğu devlete ka rşı savaşmaya veya düşmanla işbirliği etmeye yönelik eylemleri kapsayan suç türü" olarak tanımlanmaktadır. Buradan hareketle günümüz iktidarını "devirmeye ve otoritesini yıkmaya" yönelik bazı davranışlar "vatan hainliği" olarak damgalanmaktadır. Oysa bu yaklaşım doğru değildir. Hükumeti yıkmaya yönelik hiç bir davranış vatan hainliği olarak değerlendirilemez. Ama devleti değiştirmek, ele geçirmek ya da devirmek eylemliliği "vatan hainliği" olarak değerlendirilir. İktidara yönelik meşru olmayan yollar ile de olsa onu devirmeye yönelik hiç bir davranış &qu

İNSAN DOĞANIN PARÇASIDIR.

Resim
Kusursuz olan tabiattır...   Tabiatın içinde yer alan ve tabiatın bütünü ile ilgili olan her bir parçası bütünü oluşturuyor olması nedeni ile kusursuzdur.   Bütünden ayrılan her bir parça kusurlaşma demektir. İnsanın doğanın bütünü oluşturan bir parçası olma yerine, kendini doğadan ayrı ve bağımsız bir varlık olarak algılamaya başlaması ve bunun da ötesinde doğaya egemen olduğuna inanması onun kusurlarının en büyüğüdür. İnsanoğlunun yenilgisi tam olarak buradan itibaren başlar. Bütünün anlamlı bir parçası olarak insan kusursuzdur aslında... Ama bir yerden sonra insanın giderek tabiattan uzaklaşması, ondan ayrışmaya başlaması onu anlamsız ve kusurlu kılmaya başlar.   İnsanın kendisini doğadan farklı bir bütün olarak algılaması kendini üstün sanmasından ileri gelir ki, kendini üstün sanma bir akıl oyunudur. Diğer bir söylemle bir akıl yanılsamasıdır.   İnsan asla doğadan üstün değildir. İnsanın kendini üstün görme eğilimi ve davranışı ölümlü oluşunun onda yarattığı aşağılık du