Kayıtlar

Nisan, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

UĞRAŞILARIMIZ BİZİ NASIL KILAR?

Resim
Uğraştığımız her neyse bizi "iyi" ve "dürüst" kılmıyorsa, uğraşmanın hiç bir anlamı ve gereği yok demektir. Bu yaşamı idame ettirdiğimiz "iş" konusu için tartışmalı bir durumdur. Ama genellikle böyledir. Hele hele sanat, spor, düşün, siyasi ve politik tutumlarımız ve her türlü hobilerimiz bizleri iyi ve dürüst kılmanın araçlarından birisi değilse, o lmuyor olamıyorsa ne gerekleri vardır ki? Kendimize yönelik "iyi ve dürüst" olmak meselesi ile topluma karşı iyi ve dürüst olmak meselesi arasından sanıldığı kadar uzak bir mesafe yoktur. Birisi omdan diğeri pek olmaz kolay kolay. Kendine karşı iyi ve dürüst olmanın aynı zamanda bireyci olmanın değil, bireysel olabilme ile ilişkisi yadsınamaz bir gerçektir.  Bireysellik ise toplumsal olabilme becerisindeki en önemli aşamalardan birisidir.

SOSYAL OLARAK ERKEĞİN KOLAY EVRİMLEŞEMİYOR OLUŞU

Resim
Erkeğin tam anlamıyla uygar bir birey olamayışı, onun karşı cinse ilişkin sosyal ve eşitlikçi bir bireye evrilemiyor oluşu antropolojik bir araştırma konusu olsa da aslında basit bir neden-sonuç ilişkisinin ürünü olarak ortaya çıkar. Erkeğin aklı ermeye başladığında ilk tanıştığı şey, ailede babanın sözünün geçiyor oluşunu algılamaya dayalı gerçekliktir. Bu istisnasız her türlü ailede böyledir. Sonra yavaş yavaş kapı önüne çıkmaya ve arkadaş grubu içine girmeye başladığında bedensel gücün ne denli önemli olduğu ile tanışır erkek. Kimin daha iri yarı ve dövüşken olmasıyla ve sözünün geçmesiyle ilgili bir dünyadır bu tanışılan. Oyunlarda topun ve sıranın hep güçlü olana verilmesi zorunlu olunduğu, kuralların ona göre değiştiği böylesi bir oyunu oynamak durumunda kalındığı bir hayatın öğrenilmesi, aynı zamanda güçlü olma isteğinin de kaydedilmesi anlamına gelir.  Sonra paranın gücü ve önemi ile karşılaşır erkek. Parası olanların daha güçlü ve daha ayrıcalıklı olduğunu

FARKINA VARMAK İLK DEVRİMCİ EYLEMDİR

Resim
Bütün İnsanlar yaşamları boyunca bulundukları coğrafyanın ve toplumsal yapının gerektirdiği gibi hisseder, gerektirdiği gibi düşünür ve gerektirdiği gibi davranırlar. Ve sanırlar ki, başka türlüsü asla mümkün değildir. Ve üstelik çoğu da yaşadığı coğrafyada ve toplumda başka türlü hissetmenin, düşünmenin ve davranmanın mümkün olabileceğinden dahi ha bersizdir. Oysa söz konusu coğrafyada ve toplumda alışılagelen hissetme, düşünme ve davranma dışında da hissetmek, düşünmek ve davranmak mümkündür. Üstelik çoğu zaman da o coğrafyaya daha uygun olandır. Gelenekler, töreler, alışkanlıklar, teamüller, kurallar, yasalar ve benzeri tüm dayatmaların çoğu coğrafyanın yani doğanın gereklilikleri değildir. Bunu çözümlediğimiz an toplumsal gereklilik olarak dayatılanların çoğunun toplum için değil "topluma egemen olmanın gereklilikleri" olduğunu anlarız. Sonuç olarak bize yüzyıllardır özellikle yerleşik toplum ile başlayan süreçte dayatılanların çoğunun coğrafya ve toplum ile

"Türkiye Seninle Gurur Duyuyor" Sloganı Üzerine

Resim
"Türkiye sizinle gurur duyuyor" en sık duyduğumuz ve en çok maruz kaldığımız eziyetlerden birisidir. En çok kullanılan slogan olmasının nedeni bilinç altını en iyi ifade etmesi ve kullanılmaya müsait insanların kullanılmasında oldukça işlevsel olmasından olsa gerektir.  Düşünebiliyor musunuz?  Yüzlerce, binlerce kişi birisine ya da birilerine "Türkiye seninle gurur duyuyor" diye boğazlarını yırtarcasına bağırırken, gurur duyduklarını bağıranların tamamı "gurur duyulan" kişiye odaklanırlar. Oysa asıl önemlisi gurur duyulan şeyin ne olduğudur. Gurur duyulan şeye odaklanabilseler belki de gurur duymamaları gerektiğine ilişkin bazı kuşkulara sahip olabilecekler.   Bu ülkenin en dramatik ve en trajik toplumsal fotoğraflarından birisi "Türkiye seninle gurur duyuyor" fotoğrafıdır. Gurur duyulan şeyleri birer birer inceleyin içinde emek adına, sömürü karşıtlığı adına, toplumculuk adına, aşk ve sevgi adına zerre kadar bir şey o

DİNİ,SİYASİ VE ETNİK KİMLİK ÜZERİNDEN TOPLUMSAL VEYA BİREYSEL KİMLİK BELİRLEME VE DÜRÜSTLÜK

BİLİNDİK AMA ÜZERİNDE DURULMAYAN MALUM GERÇEK... OYSA ÖLÇÜT TEKTİR; DÜRÜST OLMAK VEYA OLMAMAK. (DÜNYA DÜZENİ KURUCULARININ VE YÜRÜTÜCÜLERİNİN BASİT STRATEJİSİ ÜZERİNE) Kendimizden başlayarak tüm tanıdıklarımızı ve hakkında basit değerlendirmeler yapabileceğimiz herkesi teker teker gözden geçirerek şu şu basit sorular üzerinden iki grupta toplamamız gerekse; 1. Yalan söyler mi, söylemez mi? 2. Hak etmediği halde küçük de olsa herhangi bir şeyi "ben bunu alamam ben bunu hak etmedim" der mi? Demez mi? 3. Kendisine yapılan bir haksızlık durumunda gösterdiği tepkiyi, söz konusu haksızlık bir başkasına yapıldığında ve buna tanık olduğunda aynı tepkiyi verir mi? Vermez mi? 4. İşi ne olursa olsun "aman bana ne, ben mi kurtaracağım bu memleketi" diyerek işini savsaklar mı? Savsaklamaz mı? 5. Kendinden daha güçsüzleri, yoksulları güçlü ve zenginler kadar önemser mi? Önemsemez mi? 6. Güç karşısında yaranma eğilimi sergiler mi? Sergilemez mi? Kabaca iki grup

EĞİTİMDE DEĞİŞİM VEYA DÖNÜŞÜM NEDEN YAPILIR?

Resim
EĞİTİM MODELLERİ TERCİHİ İNANCA VE İNANÇSIZLIĞA DAYALI BİR HUSUS DEĞİLDİR. OLUŞTURMAK İSTEDİĞİNİZ TOPLUMSAL YAPI VE ULUSLARARASI BOYUTTA ÜLKENİZİ KONUMLANDIRMA MESELESİDİR. Dünya örneğinde "sembolik dini okullar modeli" ve "laik okullar modeli" olarak kabaca ve genel bir sınıflama ile ifade edebileceğimiz durum bizde en son; Bir tarafta ilkokulla rdan başilayıp üniversitelere kadar uzanan "Yeni Türkiye"nin "İmam Hatip Okulları Eğitim Modeli", Bir tarafta da, "Eski Türkiye"nin "Seküler Eğitim Modeli" şeklinde bir durumu yansıtır hale gelmiştir. Dindar olmak, inançlı olmak başka bir konu, İmam Hatip Okulları Eğitim Modeli ise apayrı bir konudur. Seküler eğitim modelinden dinsizler, inançsızlar çıkmayacağı gibi, imam hatip eğitim modelinde de dindarlar ve inançlılar çıkmıyor. Bu ulusal ve evrensel bir konudur. Halk ve bazı okumuşlar bu eğitim modellerini dindar veya dinsiz nesil yetiştirme üzerinden tartışırlarken

AKP, CHP, MHP VE HDP TOPLUMCU PARTİLER MİDİR?

Önce toplumculuğa, tanımlardan hareketle bir bakalım; 1. İnsanların birlikte yaşayışlarında toplumsal adaletin sağlanması için gösterilen her türlü çaba, 2. Her insana, insana yaraşır bir yaşam sağlamak üzere, kişiler ve sınıflar karşısında topluma üstünlük tanıyan görüşler, üretimi devletin düzenlemesini ve üretim araçlarının kamulaştırılmasını savunan öğreti, 3. Üretimde ve üretilenlerin dağıtımında tek tek kişilerin, sınıfların değil, toplumun yararını göz önünde bulunduran toplumsal düzen, 4. Üretim araçlarını kamusal iyelik altında bulunduran, bu yolla ekonomik etkinliklerde kâr yerine insan gereksinmelerini en iyi biçimde karşılamayı amaçladığını savunan toplum düzeni, 5. Böyle bir düzeni savunan toplumsal-siyasal öğreti, 6. Kapitalist toplumlarda egemen sınıfların, sınıf bilincinden yoksun insanlar üzerinde üstünlük sağlaması ve onları sömürmesi üzerinden meşruluğunu sağladığını savunan doktrin.  Barajı geçerek meclise girecek olmaları bakımından sözü edilen d

KATİL OLMAK NEDİR?

Dil kurumu, diğer sözlükler ve ilgili kaynaklar tarandığında "katil" sözcüğünün tanımında ortaklaşılan ifadeler aşağıdaki şekildedir. İsim: İnsan öldüren kimse, Sıfat: Öldürücü, ölüme neden olan, Fiil: Öldürme. Öldürmeyi, zamansal, nedensel ve amaçsal olarak olarak tanımlamak, ayırmak, sınıflamak gibi yaklaşımlar tamamen göreceli, ideolojik, siyasi, dini ve benzeri bireysel ve toplumsal ihtiyaçlara, öngörülere ve niyetlere göre yapılmış hafifletici, azmettirici egemen ve eril dayatmalarıdır. Nedeni ve niçini ne olursa olsun bir canlının diğer bir canlıyı öldürmesi onu "katil" yapar. Birisinin diğerinin hayatını sonlandırması ve sonlandırmaya neden olmasını bu anlamda okuduğumuzda içimizde katil olan çok kişi ve kurum olduğu kendiliğinden ortaya çıkar. Şehitlik, gazilik, kahramanlık, yiğitlik, vatan, onur, namus, din, ideoloji ve diğerleri... Her neyse öldürmek eylemi nedenselliğini düşünseniz ve öne çıkarsanız dahi öldüreni "katil" yapm