Kayıtlar

Mayıs, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

2.Dünya Savaşında İngiltere: İkinci Aile Uygulaması

(Toplumsal tarih açısından iyi okunmalı). 2. Dünya savaşı ve sonrası yıkımında İngiltere'de toplumsal seferberlik ölçeğinde bir mücadelesi başlatılır. Bununla ilgili sadece iki örnek; İlk önce bütün çocuklar, sadece zenginlerin ya da asillerin çocuklarından bahsetmiyorum, İngiltere’nin bütün çocukları koruma altına alınır. Çocuklar, Alman hava bombardımanından etkilenmeyecekleri İngiliz kırsalındaki çiftliklere ya da Kanada’ya gönderilir. Öyle ki savaştan sonra artık birçok çocuğun iki ailesi vardır. Bu gün her iki ailenin yan yana geldiği etkinlikler ve kutlamalar sayıları çok azalmış olmasına rağmen hala devam etmektedir. İkincisi halkın besin gereksinimi uzmanların denetlediği ve ‘tayın’ları belirlediği bir toplumsal örgütlenmeyle çözümlenir. İngiliz halkının tarihinde en iyi, en sağlıklı beslendiği dönem savaş yıllarıdır. Bu şekilde örgütlenmiş bir halkın savaştan zaferle çıkıp, savaşın yaralarını sarması da nispeten kolay oldu. Alıntı : Murat Karadeniz, Thetchar&

EGZERSİZ YAPMA İLE YAŞAM SÜRESİ ARASINDAKİ ANLAMLI (POZİTİF) İLİŞKİ

Resim
British Journal of Sports Medicine adlı dergide yayınlanan söz konusu araştırma Oslo Üniveritesince 5700 kişi üzerinde gerçekleştirilmiş. Yaşları 68 ile 77 arasında değişen erkekler tam 11 yıl boyunca izlenmiş. Buna göre haftada bir saatten az egzersiz yapanların sağlık durumlarında bir değişiklik gözlenmemiş. Egzersiz düzeyi 30 dakika ve 6 seans olanlarda ise ölüm olasılıkları yaklaşık % 40 oranında azalmış. Araştırmada, 73 yaşında egzersize başlayanların ömür beklentilerinin beş yıl uzadığı kaydedilmiş. Yine haftada üç saat egzersiz yapanların aktif olmayan yaşıtlarına göre yaklaşık beş yıl daha uzun yaşadıkları saptanmış. Bu sonuçlar gerçekten çok ciddi ve dikkate değer sonuçlar. O halde bir düşünün haftanın her günü 30-60 dakikalık planlı ve sistematik bir egzersiz programı insana yaşam üresi ve kalitesi açısından neler kazandırmaz? Ruhsal ve sosyal yaşam kalitesi açısından sağladıkları ise cabası...

ZIRHLI OTOMOBİLLER VE BEYNİMDE ÇOCUKÇA SORULAR

Resim
Zırhlı arabalar kimler içindir? Zırh insanı neye ve nelere karşı korur? Zırh korkuya engel olur mu? Zırhlı aracın zırhları aç ve yoksul insanların bakışlarına engel olur mu? Ya tecavüzlerin, işkencelerin, çığlıklarına? Bir din adamı neden zırhlı araca ihtiyaç duyar? Öldürülmeyi şehitlik sayanlar o halde neden zırhlı arabaları tercih ederler? Beyin zırhı diye bir şey var mıdır? Ya vicdan zırhı? Yoksa bu zırh dedikleri dışarıdakileri içeridekilerden korumak için midir?

SEÇİMLER BİZİ FAZLA UMUTLANDIRMAMALI.

İKTİDARLAR DEĞİŞİR AMA BAZI ŞEYLER DEĞİŞMEZ.  OYSA ASIL OLAN BAZI ŞEYLERİN DEĞİŞMESİDİR. BUNUN İÇİN DEVRİMCİ İKTİDARLAR GEREKİR. YA DA İKTİDARLARIN DEVRİMİ. Neden mi? Alın size en basitinden bir kaç neden; Örneğin bankalar.... Hükumetler değişse bile değişmeyecek bir politikaları vardır. Çalışan sınıfların para politikalarına yön verecek olması asla mümkün olamayacaktır. Örneğin enerji politikaları.. Santraller, HES'ler, doğalgaz, petrol ve diğer tüm enerji politikalarının biçimlenmesinde alt ve orta sınıf insanlarının yönlendirme etkisi olmayacak ve olamayacaktır. Keza emek-sermaye ilişkisindeki çelişkide emek esas rol üstlenemeyecektir. Yine dış politikada uluslararası sömürgeci güçlerin çizdiği yön kolaylıkla değişmeyecek ve değiştirilemeyecektir. Kamusal kaynakların kullanımı, kamunun denetiminde ve kullanımında olmayacak olamayacaktır. Tüm bunlar ters yüz değil, alt üst olmadan çok şey değişmez. Haziran seçimleri tıpkı öncelleri olan çoğu seçim gibi bir al

İKTİDARDA OLANLAR İÇİN TARAFSIZLIK, KARŞI TARAF OLMAKLA EŞDEĞERDİR.

"YA İKTİDARDAN YANASIN YA DA İKTİDAR KARŞITISIN"PARANOYASI.  İktidarda olanlar için bir kişinin, bir topluluğun veya bir kurumsal yapının "tarafsızlığı" kendine karşı taraf tutmak gibi bir şeydir. İktidara göre bireyler, toplumlar ve kurumsal yapılar ya iktidarın yanındadırlar ya da karşısındadırlar. İktidarın yanında olmamak karşısında olmak demektir. Mutlak güç denilen algının muktedir olma zihniyeti budur. Örneğin iktidarda olan için medya'nın tarafsızlığı taraf tutmak ile eşdeğerdir. Bir tv kanalının muhalefet partilerinde en az iktidar partisi kadar zaman ayırması kabul edilebilir bir şey değildir. Muhalefete yer ve imkan sağlayan herkesin "karşı taraf" olarak değerlendirilmesi iktidar olanı çıldırtacak denli bir davranışa itiyorsa orada demokrasiden söz edilemediği gibi, iktidarın iktidarda kalmak adına her şeyi göze alabileceği düşünülmelidir. Çünkü birisi diğerinin göstergesidir. İktidarda kalma tutkusu, iktidarda kalma tutkusu ile ay

Sürü liderini Takip Eden "Sürüden Birinin" Önemi Üzerine

Resim
ÇOBAN VE ÇOBANIN ELİNDEKİ KOYUN ELBETTE ÇOK ÖNEMLİ,  AMA BİRİSİ DAHA VAR Kİ, ASIL O ÇOK ÖNEMLİDİR... Çoban ve sürü lideri kadar önemli birisi daha vardır. Aslına bakarsanız insana ilişkin toplumsal hayatta da durum aynen böyledir. Çoban ya da yetiştirilmiş sürü lideri kadar önemli olan koyunun ya da kişinin kim olduğu belli olmaz. Ben bu duruma "durum liderliği" kişiye de "durum lideri" diyorum. Bu kişi ya da koyun her yerde ve her koşulda değişir ve o an için farklı birisi olabilir. Sürü liderinin ardından işte söz konusu bu durum lideri olan kişi veya koyun sürüden birisi olarak işe devam ederse her türlü riske ve olumsuzluğa karşın sürüdeki tüm koyunlar (ya da kişiler) işe devam ederler. Yani sürüyü idare eden kadar, sürüden birisinin "sürüyü idare edeni" izlemesi fevkalade önemlidir. Bu ve benzeri olaylarda çoğu kişi sürü liderine odaklanır. Naçizane ben sürü liderini ilk takip edene odaklanırım. Çünkü asıl iş olan "toplum

GİDEREK KAYBEDEN KADIN VE BİR YANILSAMA 2

Resim
Kadınların yoğun yer aldığı ya da görece daha fazla olduğu meslek gruplarında ve alanlarda nasıl oluyor da kadın varlığının yoğun olarak hissedilemiyor oluşunun nedeni sistemin ve bu sistemi kurgulamış olan eril-egemen kültürün kadınları dönüştürmeyi başarıyor olmasıyla ilgili bir durumdur. Sistem kadının okur yazar da olsa "eril egemen" yaşamı kabullenmelerini ve daha ileri giderek öyle olması gerektiği şeklinde düşünmelerini de sağlamaktadır. Aksi halde örneğin öğretmenlik mesleğinde yoğun olarak yer alan kadınların  bulunduğu eğitim toplumunda ve okullarda daha farklı bir düzeyin olması gerekmez miydi? Keza üniversitelerde ve medyada kadının daha fazla hissedildiği ve yönlendirdiği olumlu bir atmosferin olması gerekmez miydi? Son yıllarda giderek artan biçimde medyada gördüğümüz bir çok kadının erkekler gibi düşünüyor, konuşuyor ve yazıyor olmasını ancak bu şekilde düşünerek rol alabiliyor olmalarıyla açıklayabiliriz.    "Kadının erkek ile hiç bir a

GİDEREK KAYBEDEN KADIN ve BİR YANILSAMA 1

Resim
Bir ülke düşünün 70 yıldır "kadın erkek eşitliğini" çok önemsemeyenler ve göstermelik olarak ifade edenler tarafından yönetilmiş. Ve bir ülke düşünün, Son 13 yıldır, kadın-erkek eşitliğine inanmayanlar ve dahası bunu açıkça ifade edenler tarafından yönetiliyor.  Tarihsel süreçte ve özellikle son 13 yıldır istikrarlı ve sıçramalı bir şekilde artan cinsel suçlar ve kadın cinayetleri kadını ikincilleştiren söylemler ve sisteme entegre edilen algılar dışında hangi tesadüf veya hangi nedenlerle açıklanabilir ki? Ya da açıklanacak başka hangi gerekçeler doğru olabilir ki?  "Kadının korunması", "kadına sahip çıkılması", "kadının kollanması" gibi laflar yeterince incitici ve kadını ikincilleştiren tavır ve davranışlar bunu sistematize etmenin nedenselliğini ve sonucunu yansıtmaktadır. Hiç lafı dolaştırmaya gerek yok. Cinsiyet kimliği açısından ERKEĞİ KADINDAN ÜSTÜN TUTAN ZİHNİYET DÜŞÜNCE, GÖRÜŞ, GELENEK, GÖRENEK VE İNANÇ TEMELİNDEK

DOĞA VE İNSAN ÜZERİNE 6

Resim
KURTULUŞ; DOĞADIR, BÜTÜNÜN ANLAMLI BİR PARÇASI OLABİLMEKTİR. İNSANOĞLUNUN DOĞAYI BOZMADAN, DOĞA İLE BÜTÜNLEŞEREK YAŞAYABİLECEĞİ, VE DOĞANIN ESTETİĞİNİ KENDİ ESTETİK DEĞERLERİNİN TEMELİNİ OLUŞTURACAĞI BİR DÜNYA MÜMKÜNDÜR ASLINDA...  AMA BUNUN İÇİN; 1. KAPİTALİZMİN "GÖLGESİNDEN YARARLANMADIĞI AĞACI KESTİĞİ" GERÇEĞİNİN DEĞİŞMESİ, 2."ASILOLAN DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEKTİR" DİYEN MARKSİZMİN, "ASILOLAN DÜNYA İLE BÜTÜNLEŞEREK DÖNÜŞMEKTİR" DEMEK İSTEDİĞİNİ ANLAMAMIZ GEREK... ÇÜNKÜ TÜM İNSANLIĞIN KURTULUŞU DOĞAYA DÖNMEKTİR... DOĞAYA DÖNMEK ASLINDA İNSANIN KENDİNE DÖNMESİDİR. DOĞADA HER ŞEYİ BULUR İNSAN, DOLAYISI İLE KENDİSİNİ DE BULUR.. KENDİNİ BULAN İNSAN ANLAMLI BÜTÜNÜN SADECE BİR PARÇASI OLDUĞUNU ALGILAR VE SORUN BİTER... İNSAN DOĞANIN BİR PARÇASIDIR... BÜTÜNÜN PARÇALARI BİRBİRİNİ TAMAMLAR, BİRBİRİNE HÜKMETMEZ... BÜTÜNÜN BİR PARÇASI DİĞERİNE HÜKMETTİĞİ AN BÜTÜNÜN, BÜTÜN OLMAKTAN ÇIKTIĞI ANDIR. ACILARIN SONA ERMESİNİN BİRİCİK YOLU, İNSANOĞLUNUN TEK VE EGEMEN

DOĞA VE İNSAN ÜZERİNE 5

Resim
KUSURSUZ OLAN DOĞADIR.  DOĞANIN İÇİNDE YER ALAN VE DOĞANIN BÜTÜNÜ İLE İLGİLİ OLAN HER BİR PARÇASI BÜTÜNÜ OLUŞTURUYOR OLMASI NEDENİ İLE KUSURSUZDUR.  BÜTÜNDEN AYRILAN HER BİR PARÇA KUSURLAŞMA DEMEKTİR. İNSANIN DOĞANIN BÜTÜNÜ OLUŞTURAN BİR PARÇASI OLMA YERİNE, KENDİNİ DOĞADAN AYRI VE BAĞIMSIZ BİR VARLIK OLARAK ALGILAMAYA BAŞLAMASI VE BUNUN DA ÖTESİNDE DOĞAYA EGEMEN OLDUĞUNA İNANMASI ONUN KUSU RLARININ EN BÜYÜĞÜDÜR. İNSANOĞLUNUN YENİLGİSİ TAM OLARAK BURADAN İTİBAREN BAŞLAR. BÜTÜNÜN ANLAMLI BİR PARÇASI OLARAK İNSAN KUSURSUZDUR ASLINDA. AMA BİR YERDEN SONRA İNSANIN GİDEREK DOĞADAN UZAKLAŞMASI, ONDAN AYRIŞMAYA BAŞLAMASI ONU HEM ANLAMSIZ VE HEM DE KUSURLU KILMAYA BAŞLAR. İNSANIN KENDİSİNİ DOĞADAN FARKLI BİR BÜTÜN OLARAK ALGILAMASI KENDİNİ ÜSTÜN SANMASINDAN İLERİ GELİR Kİ, KENDİNİ ÜSTÜN SANMA BİR AKIL OYUNUDUR. DİĞER BİR SÖYLEMLE BİR AKIL YANILSAMASIDIR. İNSAN ASLA DOĞADAN ÜSTÜN DEĞİLDİR. İNSANIN KENDİNİ ÜSTÜN GÖRME EĞİLİMİ VE DAVRANIŞI ÖLÜMLÜ OLUŞUNUN ONDA YARATTIĞI AŞAĞILIK DUYGUSUNDAN

Doğa ve İnsan Üzerine 4

Resim
DOĞADA VAR OLAN TÜM CANLI VE CANSIZ VARLIKLAR YARIŞ HALİNDE DEĞİLDİRLER. ONUN İÇİNDİR Kİ; DOĞANIN İÇİNDEKİLER AYNI ZAMANDA İNANILMAZ BİR UYUM GÖRÜNTÜSÜ SERGİLEMEKTEDİRLER. AKSİ DURUMDA BAŞAT VE BASKIN OLANLARIN DOĞASI DİYE BİR ŞEY ORTAYA ÇIKARDI Kİ; BİR UYUMDAN SÖZ ETMEK ASLA MÜMKÜN OLAMAZDI. BİR TEK İNSAN, EVET SADECE İNSAN AKLI SAYESİNDE YARIŞMAYI KEŞFETMİŞ, SONRA BUNU BİLİNÇLİ VE İSTEMLİ OLA RAK HER DEFASINDA YENİDEN KURGULAMIŞ, ORADAN DA KAZANMAYI VE SÖZÜM ONA KAZANMANIN MUTLULUĞUNU YAKALAMIŞTIR. KAZANMAK DOĞALDIR Kİ; KAYBETMENİN BİR SONUCUDUR. KAZANAN VARSA MUTLAKA BİR KAYBEDENİN DE OLMASI GEREKİR ÇÜNKÜ. KAYBEDEN OLMADAN KAZANANIN OLAMAYACAĞI SANISI VE DÜŞÜNCESİ İNSANOĞLUNUN ENDÜSTRİYEL TOPLUMSAL YAPIYA GEÇİŞTE SAPKINLIĞINDAKİ SON NOKTA VE SON BÜYÜK AHLAKSIZLIĞIDIR. BU ÖYLE BİR AHLAKSIZLIKTIR Kİ, KENDİ AHLAKINI DA YARATABİLMİŞTİR. BUNUN ADINA DA BAZEN "TİCARET", BAZEN "SAVAŞ" BAZEN DE "DÜNYAYI DEĞİŞTİRME" . BAZENDE BAŞKA BİR ŞEY DEMİŞTİR. ASLINDA

Doğa ve İnsan Üzerine 3

Resim
KURTULUŞ DOĞADIR,  KURTULUŞ BÜTÜNÜN ANLAMLI BİR PARÇASI OLABİLMEKTİR. İnsanoğlunun doğayı bozmadan, doğa ile bütünleşerek yaşayabileceği, ve doğanın estetiğini kendi estetik değerlerinin temelini oluşturacağı bir dünya mümkündür aslında. Ama bunun için; 1. Kapitalizmin "gölgesinden yararlanmadığı ağacı kestiği" gerçeğinin değişmesi ya da kapitalizmin yok olması, 2."Aslolan dünyayı değiştirmektir" diyen Materyalizmin "Aslolan dünya ile bütünleşerek dönüşmektir" demek istediği şeklinde anlaşılması ya da yeniden yorumlanması gerek. Çünkü tüm insanlığın kurtuluşu doğaya dönmektir. Doğaya dönmek aslında insanın kendine dönmesidir. Doğada her şeyi bulur insan, dolayısı ile kendisini de bulur. Kendisini bulan insan anlam kazanır, çünkü bütünün bir parçası olduğunu algılar ve sorun biter. İnsan doğanın bir parçasıdır. Bütünün parçaları birbirini tamamlar, birbirine hükmetmez. Bütünün bir parçası diğerine hükmettiği an bütünün, bütün olmaktan çıktığı andır. A

DOĞA VE İNSAN ÜZERİNE 2

Resim
İNSAN, DOĞA, ANNE, EĞİTİM VE OKUL ÜZERİNE..  Bir insan için en kalıcı eğitim;  İçinde yaşadığı Doğa ve yanı başındaki Annesidir. Sonra Baba, çevre ve okul gelir.. En doğru öğrenme biçimi olan Doğa ile en sıcak öğrenme şekli olan Anne eğitimi insan hayatının görüp görebileceği en güzel şeydir. Okulu önemli ve daha değerli kılmanın tek yöntemi, "doğa kadar doğru", "anne kadar sıcak ve güvenilir" bir eğitim yaklaşımı ve öğretisi ile mümkündür.

DOĞA VE İNSAN ÜZERİNE 1

Resim
DOĞAYA HÜKMEDEREK DEĞİL, DOĞA İLE İLE İŞBİRLİĞİ YAPARAK DAHA MUTLU OLURUZ. (DÜŞÜNCELERE, İDEOLOJİLERE VE İNANÇLARA BU GÖZLE BAKABİLMEK) Depremler, su baskınları, heyelanlar ve benzeri doğa olaylarının afetlere dönüşmesinin nedeni; Doğa ile olan insan ilişkisini insanın lehine bozan, doğa ile uyumu değil, onun üzerinde egemenlik kurmayı amaçlayan düşünce biçiminin ve onun ürettiği sistemin yenilg isidir. Doğayı kendimize uydurarak değil, doğaya uyarak ve doğa ile işbirliği yaparak daha mutlu oluruz. Doğayı kendimize uydurmaya çalışmak ve ne yazık ki bunu belli ölçüde gerçekleştirmiş olmak doğaya ihanet olduğu kadar insanın kendi türüne de ihanetidir. Doğaya uyum ve doğa ile işbirliği gezegenimize, türümüze ve tüm canlı türlerine saygı duymak ve onlarla mekanı ve hayatı paylaşmak demektir. Bu bilimsel bir gerekliliktir aslında. Uzunca bir zamandır siyasete, ideolojilere ve her türlü düşünceye ve inanca, "Doğaya uyumu ve işbirliğini mi öneriyor? Yoksa doğaya hükmetmeyi mi öneriy